AYVALIK'TA SOKAKLAR SEYİRCİYLE, PERDELER HİKAYELERLE DOLU

AYVALIK'TA SOKAKLAR SEYİRCİYLE, PERDELER HİKAYELERLE DOLU


Ayvalık sokaklarında festival heyecanı sürüyor. Ayvalık Uluslararası Film Festivali, tarihi Ege kasabasını kısa süreliğine bir sinema kentine dönüştürdü. Taş sokaklarda, ellerinde festival kitapçıklarıyla dolaşan izleyiciler hangi filmi seçeceklerini tartışıyor. Vural Sineması, Fabrika Ayvalık ve Kırlangıç’ta yapılan gösterimlerin tamamı dolup taştı. Sinema önlerinde başlayan sohbetler, festivalin yalnızca film izlemek değil, aynı zamanda bir araya gelmek, paylaşmak ve üretmek anlamına geldiğini hatırlattı.
Festivalin direktörü Azize Tan’ın öncülüğünde Ayvalık’ın taş duvarları, rüzgârı ve sokakları birkaç günlüğüne sinemanın büyüsüne teslim oldu. Tan’ın festival deneyimi ve öngörüsü, bu Ege kasabasının farklı alanlarını sinema salonuna dönüştürdü. Fabrika Ayvalık ve Kırlangıç’ta açılan perdeler, bir mekânın istenildiğinde nasıl sinema salonuna dönüşebileceğini gösteriyor. Büyük şehir festivallerinin, Ayvalık Film Festivali’nden örnek alacağı ve festival çoşkusunu hatırlatacak çok şey olduğu açık.
Festivalin bir diğer özelliği, halkın yoğun ilgisi. Çanakkale’den, İzmir’den biletlerini önceden ayırtıp gelenler, salonları dolduran izleyiciler, kentin atmosferine ayrı bir canlılık katıyor. Genç sinemacı adaylarının hayran oldukları yönetmenlerle, oyuncularla ve yapımcılarla bir araya gelmesi; onların deneyimlerinden yararlanmaları festival coşkusunu artırıyor. Çünkü festival demek, bir anlamda yeni sinemacıları keşfetmek; müzisyenlerin, senaristlerin, yönetmenlerin, kültür-sanat insanlarının ve gazetecilerin bir araya gelmesi demek.

Ayvalık Film Festivali, gerçekten “festival gibi festival”. Sinema izleyicisi, yönetmenler, yapımcılar, oyuncular Ayvalık esnafının sıcak misafirperverliğinde buluşuyor. Dolu dolu sinema konuşuluyor. Elbette sinema memleketten bağımsız olabilir mi? Sohbet dönüp dolaşıp oraya geliyor; bu kez esnaf da katılıyor tartışmalara. “Ne olacak bu pahalılık, bu adaletsizlik?” diyorlar; sonra bir film örnek veriliyor: “Şu film ne güzel anlatmış…”

Ayvalık Film Festivali’nde şu ana kadar hangi filmleri izledik, hangi hikâyeler aklımızda kaldı?

Festivalin açılış filmi, 78. Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan Joachim Trier imzalı “Manevi Değer” oldu. Türkiye’de ilk kez Ayvalık’ta gösterilen filmde Trier, usta senarist Eskil Vogt ile yeniden bir araya geliyor. İki kız kardeşin uzun süredir görüşmedikleri babalarıyla yüzleşmesini anlatan film, aile bağlarının kırılganlığına odaklanırken sanatın iyileştirici gücünü de hatırlatıyor. Uluslararası başarı elde etmiş bir filmin yapımcısının Türk olması bizler için ayrı gurur. Yapımcı Atilla Yücer de Ayvalık’taydı; küçük bir ekiple çekilen filmin uluslararası etkisinin ne denli büyük olduğunu paylaştı.

Cannes’da yarışan Mascha Schilinski’nin, “Dark Blue Girl”ün ardından çektiği ikinci uzun metrajı “Düşüşün Tınısı” (In Die Sonne Schauen), Almanya’nın kuzeydoğusundaki bir çiftlik evinde dört kuşak genç kadının yaşamını anlatıyor. Dönemler arasında ani geçişlerle kadınlığın, kuşaklar arası çatışmaların ve kırsal hayatın bir portresini sunan film, sinemanın sınırlarını zorlayan cesur bir anlatı.

Sergey Loznitsa’nın “2 Savcı” filmi, 1937’de Stalin’in Büyük Temizlik döneminde geçiyor. İdealist bir savcının suçsuz mahkumlar için verdiği mücadeleyi merkezine alan yapım, tarihi ve güncel metaforları belgesel tadında bir anlatımla bir araya getiriyor.

İtalyan yönetmen Mario Martone’nin “Dışarıda / Fuori” adlı filmi, yazar Goliarda Sapienza’nın yaşamının önemli bir dönemine odaklanıyor. Sapienza’nın “L'università di Rebibbia” romanından uyarlanan film, yazarın hapishanede kurduğu sıra dışı dostlukları incelikli bir dille ele alıyor. İtalya’da büyük ilgi gören film, üç kadın oyuncusuna da Nastri d’Argento ödülleri kazandırdı.

Diego Céspedes’in ilk uzun metrajı “Flamingo’nun Gizemli Bakışı” (The Mysterious Gaze of the Flamingo), bizi 1982’de Şili’deki izole bir madenci kasabasına götürüyor. Gizemli bir hastalığın ortaya çıkışıyla birlikte eşcinsel erkekler ve trans kadınlar hedef gösteriliyor. Cannes’ın Belirli Bir Bakış bölümünde büyük ödül kazanan film, masumiyetin gözünden toplumsal önyargıları sorguluyor. Variety, filmi “baskı ve batıl inançları büyülü gerçekçilikle harmanlayan bir zarafet” olarak tanımlıyor. Film aynı zamanda Şili’nin Oscar adayı.

Çinli yönetmen Meng’in çocukluk anılarından esinlenen “İki Dünya Arasında”, 1991’de geçen hikâyesiyle, mevsimlik işçilerin çocuklarının gözünden toplumsal dönüşümü anlatıyor. Düğün, cenaze, hasat gibi ritüel sahnelerle geleneksel ve modern yaşamın çatışmasını etkileyici biçimde perdeye taşıyor.
Türkiye’den Ceylan Özgün Özçelik’in yeni belgesel filmi, Antalya’daki ekolojik otel projesi Naturland’in çelişkilerini konu alıyor. Çekimlerini iPhone ile gerçekleştiren Özçelik, doğa tahribatına, emek sömürüsüne ve yolsuzluk ilişkilerin gölgesinde büyüyen bu hikâyeye dikkat çekiyor. Köylüler yerinden edildiği, hayvanlar katledildiği, çalışanların hakları ödenmediği bir Naturland hikayesi.

Kısalar bölümünde, Çağla Gillis’in “Pasaj” adlı filmi, iki bina arasındaki geçitte gölgeler, bedenler ve ışıkların anlam dönüşümünü deneysel bir bakışla yakalıyor.
Yağmur Canpolat’ın “Yitik Ev”i ise haber başlıklarından dijital haritalara, bilgisayar ekranından kişisel hafızaya uzanıyor. Kentsel dönüşümün yok ettiği mekânları kişisel anıların gücüyle yeniden kuran film, kaybolan evlerin belleğimizde bıraktığı izleri duyumsatıyor. Çağla Gillis, E Blok Daire 5 günümüzün en yakıcı meselelerinden birine, kentsel dönüşüme belki de en ihtiyaç duyulan yoldan, bellek üzerinden bakıyor. Çağla Gillis’in sinemanın çektiği keskin sınırları kişisel bir gözle rahatça aşan, anlatıcı ve belleği arasında duyusal geçitler açan filmi sanki bir hafızaya yamalar dikiyor.

Ayvalık Uluslararası Film Festivali devam ediyor. Merakla beklenen filmleri takip edip sizlerle paylaşacağım.
 

Google+ WhatsApp