Tarihin Ters Yüz Edildiği Bir Roman: “Yüksek Şatodaki Adam”
İthaki Yayınları, bilim kurgu edebiyatının usta kalemi Philip K. Dick’in klasik eserlerinden biri olan 'Yüksek Şatodaki Adam’ı yeniden okurlarla buluşturuyor. Alternatif tarih kurgusunun en çarpıcı örneklerinden biri olarak kabul edilen bu romanı Serpil Boydak kaleme aldı.
Bazı kitaplar vardır, kapağını kapattıktan sonra bile aklınızdan çıkmaz ve kurduğu dünyayı düşünürsünüz. Philip K. Dick’in “Yüksek Şatodaki Adam”ı benim için tam böyle bir kitap oldu. İlk kez 1962’de yayımlanmış olmasına rağmen hala güncel ve hala sarsıcı bir roman.
İthaki Yayınları’nın yeniden yayımladığı bu eser, 1963’te bilimkurgu dünyasının en prestijli ödüllerinden Hugo Ödülü’nü kazanmış. Ama doğrusu, ödülünü bilmesem bile romandan aynı şekilde etkilenirdim. Çünkü yazarın dünyası sizi hemen içine çekiyor.
Romanın konusuna gelirsek; hikâye, II. Dünya Savaşı’nı Mihver Devletleri’nin kazandığı alternatif bir evrende geçiyor. 1947’de Amerika Birleşik Devletleri ikiye bölünüyor ve ülke Nazi Almanya’sı ile Japon İmparatorluğu arasında paylaştırılıyor. Doğu kıyısı Almanya’nın, Batı kıyısı ise Japonya’nın kontrolüne giriyor. Ortada ise güç mücadelelerinin, çatışmaların ve belirsizliğin hakim olduğu geniş bir “Tarafsız Bölge” oluşuyor. Bu yeni düzende, yoğun bir şekilde yaşanan baskı, ırkçılık ve propaganda halkın yaşamını dayanılmaz hale getirir.
Bu dünyanın içine girdikçe, bir distopya okuduğunuzu unutuyorsunuz. Çünkü baskı, korku, ırkçılık, propaganda… Hepsi tuhaf bir şekilde tanıdık geliyor. Belki de kitabın en rahatsız edici yönü bu.
Kitaptaki karakterler de oldukça çarpıcı. San Francisco’da kimliğini gizleyerek yaşamaya çalışan Frank Frink; politik dengelerle boğuşan Bay Tagomi; Nazi iç çekişmelerini çözmeye çalışan ajan Baynes ve Tarafsız Bölge’de kendi yolunu arayan Juliana…
Hepsinin derdi farklı ama hissettikleri ortak: Ezici bir düzenin altında nefes almaya çalışmak.
Juliana’nın yolu bir gün Joe adında gizemli bir yabancıyla kesişince romanın yönü değişiyor. İkili, “yüksek şatodaki adam” olarak bilinen yazar Hawthorne Abendsen’e ulaşmaya çalışıyor. Abendsen, roman içinde anlatılan başka bir kitabın, “Çekirge Serilmiş Yatıyor”un yazarı. Bu kitapta ise tam tersi bir tarih kurgulanıyor. Abendsen, savaşı Müttefikler’in kazandığını anlatıyor. Yani Philip K. Dick, aynı dünyanın içine alternatif bir roman daha yerleştiriyor. Ve biz fark etmeden “hangi gerçek doğru?” sorusunun cevabını bulmaya çalışıyoruz.
Abendsen roman boyunca, tehlikeler nedeniyle yüksek güvenlikli bir şatoda yaşadığı söylenen, erişilmesi zor bir figür olarak anlatılıyor. Hakkındaki söylentiler ve yasaklanan kitabı onun etrafında bir mit oluşturuyor.
Bilimkurgu türündeki “Yüksek Şatodaki Adam”ın yıllar içinde pek çok filme, oyuna ve diziye ilham vermesi şaşırtıcı değil. En bilinen ve ses getiren uyarlama, Ridley Scott’ın yapımcılığını üstlendiği 2015 tarihli dizi oldu. Dört sezon sürdü, iki Emmy kazandı ve romanın evrenini bugünün seyircisiyle buluşturdu.

Ama bana kalırsa asıl etki hala kitapta. Çünkü yazar bize gösterişli bir kurgu değil, gerçekliğin ne kadar kolay değişip sarsılabileceğini hatırlatan bir dünya sunuyor.
Bir ideoloji değişiyor, bir rejim güç kazanıyor, bir kitap yasaklanıyor ve bir anda bütün gerçeklik algımız altüst olabiliyor. Bu yüzden romanı okurken sık sık düşündüm: Belki de doğru bildiklerimiz, bize öyle anlatıldığı için doğru geliyor.
İthaki Yayınları’nın titiz çevirisiyle yeniden okura ulaşan bu klasik, günümüz dünyasının politik gerilimlerini düşündüğümüzde daha da sarsıcı bir etki yaratıyor. Philip K. Dick’in 1962’de kaleme aldığı bu distopya, bugün hala şaşırtıcı derecede güncel.
Romanın Yazarı Philip K. Dick Kimdir?
Philip K. Dick, Blade Runner, Total Recall, A Scanner Darkly ve gibi sinemaya uyarlanmış pek çok ünlü bilimkurgu kısa hikâyesi ve romanının yazarıdır. Hugo ve Nebula gibi prestijli ödüllerin sahibi olan yazar, toplam 36 roman ve 121 kısa hikâye bırakarak bilimkurgu türünün en üretken isimlerinden biri olmuştur.
1928’de A.B.D.’de doğan Dick, Dorothy Kindred Dick ve Joseph Edgar Dick çiftinin ilk çocuğudur. Doğumdan kısa süre sonra hayatını kaybeden ikiz kardeşi Jane, onun eserlerinde sıkça karşılaşılan birçok temayı derinden etkilemiştir.

Gençlik yıllarını Kaliforniya’da geçiren Dick; radyo işlerinde çalıştı, müzikle ilgilendi ve bilimkurgu dergilerine kısa öyküler yazarak edebiyat hayatına adım attı.
1962’de yayımlanan Yüksek Şatodaki Adam, ona Hugo Ödülü’nü kazandırarak büyük bir çıkış yapmasını sağladı.
1968’de yayımlanan Android'ler Elektrikli Koyun Düşler mi? (Do Androids Dream of Electric Sheep?) romanında ise “insan olma” kavramını robotlar üzerinden sorguluyor; zehirlenmiş, çökmekte olan bir dünyada gerçeğin ne olduğuna okurun karar vermesini istiyordu. Bu eser, 1982’de Ridley Scott tarafından Blade Runner adıyla sinemaya uyarlandı.
1970’lerde yaşadığı ruhsal dalgalanmalar ve mistik deneyimler, özellikle VALIS üçlemesine açık biçimde yansıdı.

Dick onlarca roman ve yüzlerce öyküye imza atmasına rağmen hayatı boyunca maddi sıkıntılarla mücadele etti. 1982’de 53 yaşında hayatını kaybetti. Aynı yıl Blade Runner’ın vizyona girmesi, onu ölümünden sonra dünya çapında bir kült haline getirdi. Daha sonra pek çok eseri sinemaya uyarlandı. Bunlar arasında Paul Verhoeven’ın yönettiği ve Arnold Schwarzenegger’in başrolünde olduğu Gerçeğe Çağrı (Total Recall), Steven Spielberg’ün Tom Cruise’lu Azınlık Raporu (Minority Report) ve Keanu Reeves’in rol aldığı Karanlığı Taramak (A Scanner Darkly) öne çıkar.
Bugün Philip K. Dick, yalnızca bilimkurgunun değil, modern edebiyatın da en etkili yazarlarından biri kabul ediliyor. Gerçeklik ve bilinç üzerine kurulu eserleri, hâlâ pek çok okura, yönetmene ve düşünce insanına ilham vermeyi sürdürüyor.

