ÜÇ KARDEŞ, BİR EV, SESSİZ BİR SARSINTI:

ÜÇ KARDEŞ, BİR EV, SESSİZ BİR SARSINTI: "BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL" VİZYONDA


Vuslat Saraçoğlu, 2018’deki ilk uzun metrajı Borç ile Türk sinemasında sessiz ama derin izler bırakan bir yönetmen olarak dikkat çekmişti. İkinci filmi Bildiğin Gibi Değil ise bu sinematografik çizgiyi hem biçimsel hem de duygusal olarak daha da rafineleştirerek sürdürüyor. Film, yüzeye çıkmayan ama derinlerde yıllardır biriken kardeşlik kırgınlıklarının ve geçmişin öznel hatıralarının incelikle perdeye yansıtıyor.

Saraçoğlu’nun kendi çocukluk evi ve memleketi Tokat’ta geçen bu film, yalnızca bir cenaze evinde toplanan üç kardeşin hikayesini anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda bu evin, bu coğrafyanın, bu ilişkilerin hafızasını da izleyiciye taşıyor. Tokat’ın taş evleri ve dağlara açılan pencereleri yalnızca bir arka plan değil; adeta bir karakter gibi hikâyede yer alıyor. Yönetmen, mekânı bir duygulanım taşıyıcısı olarak kullanıyor, sabırlı kamera diliyle seyirciyi bu taş duvarların arasına sokuyor.

“Kimin hatırası gerçek?”
"Aynı geçmiş, farklı bireyler tarafından nasıl bu kadar farklı hatırlanır?” Bu soru, Saraçoğlu’nun deyimiyle “çoklu hafıza” meselesini merkeze alıyor. Üç kardeşin aynı olaylara farklı anlamlar yüklemesi, geçmişin nesnel olmaktan çok kişisel bir kurgu olduğunu hatırlatıyor. Film, bu anlamda izleyiciye sadece bir öykü değil, bir düşünce alanı da sunuyor.

Saraçoğlu’nun kardeşlik ilişkilerine bakışı da oldukça rafine: Ne melodramatik bir hesaplaşma ne de yüzeysel bir barışma çabası var. Tam aksine, diyalogların doğallığı, devrikliği ve zaman zaman anlamsızlığı, hayatın kendisine daha yakın duruyor. “On saniyelik bir anın bir başkası için on yıllık yük olması” gibi metaforlar, yalnızca filmde değil, gerçek hayatta da karşılığını bulabilecek türden iç görülerin ürünü.

Yönetmenin Bilinçli Duruşu: Turist Gibi Bakmamak
Yönetmen, filmini çekerken yüzeysel bir duygu sömürüsüne ya da ithal şefkat diline başvurmamaya özellikle dikkat ediyor. Bu, özellikle Türkiye sinemasında son yıllarda sıkça karşılaştığımız “hassas meselelerin estetikle cilalanması” tehlikesine karşı bilinçli bir yönetmenlik tutumu.

Saraçoğlu’nun “turist refleksi” dediği bakış açısı, gerçekliği bir yabancılaştırma filtresinden geçirerek sunar; oysa Bildiğin Gibi Değil bize çok iyi tanıdığı bir dünyanın içinden konuşuyor. Bu da filmi izlerken sahiciliği hissetmenizi sağlıyor. Film, başarıyı otoriteye değil, öz ifadeye dayandırıyor.

Bireysel Değil, Kolektif Performans
Alican Yücesoy, Hazal Türesan, Serdar Orçin’in performansları, bireysel oyunculuk başarılarından çok, karakterlerin arasındaki dinamiği inşa etmeye yönelik kolektif bir çabanın sonucu. Bu, özellikle kardeşlik gibi güç dengelerinin sürekli değiştiği bir ilişki ağını anlatırken hayati önem taşıyor. Oyuncuların senaryo sürecine erken dahil edilmesi ve karakterlerle uzun süre haşır neşir olmaları, sahicilik duygusunu artıran önemli bir detay.

Saraçoğlu’nun yönetmenlik yaklaşımının bir diğer dikkat çekici yanı da biçimsel tutarlılığı. Kamera çoğu zaman sadece gözlemliyor; herhangi bir karakteri ön plana çıkarmaktan özellikle kaçınıyor. Bu da filmdeki “hiyerarşisizlik” ilkesine hizmet ediyor. Kardeşler arasında taraf tutmayan, izleyiciyi de bir yargıya yönlendirmeyen bu mesafeli anlatı, filmin etik duruşuyla da örtüşüyor. Uzun planlar, diyalog kesintilerinden kaçınma ve kameranın bir nesne gibi mekânın içinde yer alması, izleyiciyi bir “gözlemci” değil, bir “tanık” haline getiriyor. Bu biçimsel tercih, yalnızca bir estetik mesele değil, anlatının ruhunu da taşıyor.

Bildiğin Gibi Değil’in en güçlü yanlarından biri de ağır bir konuya sahip olmasına rağmen mizahı elden bırakmaması. Bu mizah, abartılı espriler ya da karikatürize karakterler aracılığıyla değil; daha çok kardeşler arası diyaloglarda, yıllardır biriken alışkanlıkların, iğneleyici ama tanıdık cümlelerin arasında saklı. İzleyici bazen bir bakışta, bir duraksamada ya da ironik bir yorumda gülümsemeye başlıyor. Bu anlar, hem karakterleri daha insani kılıyor hem de seyircinin duygusal mesafesini dengeleyerek filmle empati kurmasını kolaylaştırıyor. Saraçoğlu’nun bu ölçülü mizah anlayışı, hikâyeye yalınlık katarken, yaşamın çelişkili doğasına da sadık kalıyor: Bazen en derin acılar, en beklenmedik anda bir tebessümle yanıt bulur.

Film, yüksek sesle bağırmadan da güçlü olunabileceğini gösteriyor. Ne didaktik bir aile dramı ne de seyirciyi duygusal olarak manipüle etmeye çalışan bir anlatı. Vuslat Saraçoğlu, ikinci filminde sinema diline, hikâye etiğine ve karakter derinliğine olan bağlılığıyla olgun bir sinema duygusu sergiliyor. Film, geçmişin hatırlanma biçimi üzerine düşündürürken, kardeşlik gibi evrensel bir temayı yerel bir dokuyla işliyor. Tokat’ın sessiz hatıraların gölgesinde; Bildiğin Gibi Değil, Türk sinemasında son yılların en sahici, en incelikli işlerinden biri olarak öne çıkıyor.

Saraçoğlu, bir karakterin geçmişle yüzleşmesini yalnızca sözle değil, davranışlar, sessizlikler ve mekân üzerinden inşa ediyor. Bu karakterin zamanla kendi geçmişini nasıl yeniden kurguladığı, kimi acıların nasıl bastırılarak ya da başka bir kimliğe sığınarak hayatta kalınabileceğini düşündürüyor. Bildiğin Gibi Değil, yalnızca kardeşlik bağlarını değil; aynı zamanda sessizce taşınan travmaların ve bireyin kendini koruma biçimlerinin de izini sürüyor. Filmin sonuna doğru gelen bu içsel açılım, izleyicide ağır ama anlamlı bir yankı bırakıyor.

43. İstanbul Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü, En İyi Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Kurgu ödüllü alan Bildiğin Gibi Değil bugün vizyonda…

Google+ WhatsApp