
HIZIN ARDINDAKİ
Formula 1 dünyası, yıllardır sinema için cazip bir alan oldu. Teknik ihtişamı, insanüstü refleksleri, rekabetin sınır tanımaz doğasını ve tabii ki dramatik iniş çıkışları barındırması sayesinde. F1 filmi de bu geleneği sürdürüyor; fakat onu diğerlerinden ayıran şey, pistin arkasındaki psikolojik karmaşayı ve iktidar savaşlarını merkeze alması.
Yönetmen: Joseph Kosinski
Başrol: Brad Pitt, Damson Idris, Javier Bardem, Kerry Condon, Tobias Menzies, Sarah Niles, Kim Bodnia, Samson Kayo
Yapımcılar: Jerry Bruckheimer, Lewis Hamilton, Plan B Entertainment (Brad Pitt), Chad Oman
Joseph Kosinski, daha önce Tron Efsanesi (2010), Oblivion (2013), Top Gun: Maverick (2022) ile teknolojiyi ve duyguyu harmanlama konusunda rüştünü ispatlamıştı. F1'de bu becerisini bir adım daha ileri taşıyor. Ancak filmin her yönüyle dört başı mamur bir yapım olduğunu söylemek zor.
Pistteki Son Dans
Brad Pitt’in canlandırdığı Sonny Hayes, 1980'lerde bir F1 yıldızı olmuş ancak geçirdiği kaza ve özel hayatındaki çöküşle birlikte emekliye ayrılmış bir pilottur. Film, Hayes’in genç ve yükselen yıldız Joshua Pearce (Damson Idris) ile aynı takımda yarışmasıyla başlıyor. Hikâye, sadece yarış pistinde değil, aralarında gelişen mentor-öğrenci ilişkisiyle ilerliyor.
Sonny Hayes (Brad Pitt): Yaşlı Kurttan Son Dersler
Sonny Hayes karakteri, ilk bakışta klişe bir “emekli efsane” gibi durabilir. Ancak Brad Pitt’in performansı karakteri karikatürden uzaklaştırıyor. Hayes, geçmişinin ağırlığını taşıyan, modern teknolojilere ve yeni nesil yarışçılara mesafeli duran bir figür. Onu değerli kılan şey ise sadece sürüş yeteneği değil, yaşadıklarını gençlere aktarabilecek donanıma sahip olması.
Hayes’in pistteki öfkesi ile garajdaki dinginliği arasındaki tezat, onun hâlâ içsel bir savaş verdiğini gösteriyor. Pitt’in oyunculuğu, özellikle karakterin yalnız kaldığı sahnelerde bu çatışmayı etkili biçimde yansıtıyor. Ancak senaryonun bazı yerlerinde bu derinlik yeterince beslenmemiş; özellikle geçmişe dair flashback sahnelerin yeterince kullanılmaması ve Kate (Kerry Condon) arasındaki ilişki filmin ekletik duran kısımları.
Joshua Pearce (Damson Idris): Yeni Nesil
Joshua Pearce, filmin 'modern' karakteri. Teknolojiye hâkim, medya önünde rahat, fakat aynı zamanda kırılgan bir figür. Damson Idris, bu kırılganlığı başarıyla yansıtırken filmin komedi kısmını da yükleniyor. Özellikle Hayes ile olan sahnelerinde, hem hayranlık hem de rekabet duygusunu aynı anda hissediyoruz.
Pearce'in karakterinde dikkat çeken diğer unsur ise yarışın sadece hız değil, strateji oyunu olduğunu zamanla öğrenmesi. Bu öğrenme süreci, onun karakter gelişimi açısından en değerli kısmı. Fakat ne yazık ki Pearce’in arka planı oldukça yüzeysel geçilmiş; ailevi ilişkileri ya da kariyerindeki motivasyonları daha derin işlenebilirdi.
Görsel Anlatım ve Teknik Başarı
Kosinski’nin aksiyon sahnelerindeki ustalığı tartışılmaz. Filmdeki yarış sekansları neredeyse belgesel düzeyinde gerçekçi. Gerçek F1 kameralarının, Hamilton’un Mercedes takımıyla yapılan iş birliğinin, ve özellikle pist üstü ses tasarımının filme büyük katkısı olmuş.
Ancak bu teknik parıltı zaman zaman anlatıyı gölgede bırakıyor. Özellikle ikinci perde, yarışlara odaklanırken karakter gelişimi bir nebze arka planda kalıyor. Bu durum, seyirci ile duygusal bağ kurmayı zorlaştırabiliyor.
Kazanmak mı, Yarışmak mı?
Film, temel olarak “kazanmaktan çok, neden yarıştığını hatırlamak” temasını işliyor. Hayes’in dönüşü, sadece bir gösteri değil; onun kendi geçmişiyle hesaplaşma çabası. Pearce içinse mesele, sadece şampiyonluk değil; mentoruna ve kendine ispat.
Bu açıdan film, sadece bir spor filmi değil, aynı zamanda bir “baba-oğul” anlatısı olarak da okunabilir. Aralarındaki ilişki, rekabetin ötesinde bir bağa dönüşüyor. Fakat bu bağı güçlendirmek adına birkaç sahne daha gerekliydi; özellikle filmin finalindeki dramatik çözülme, biraz aceleye getirilmiş hissi veriyor.
Ayrton Senna ve Lotus Takımı
Filmde Apx Takımı araçları, Lotus Takımı'nın ikonik siyah-altın rengini taşıyor. Filmde yer yer Ayrton Senna göndermeleri, Monaco yarışına atıfta bulunmaları Formula 1 severleri heyecanlandıracaktır.
Film Potansiyelinin Altında mı?
F1, teknik olarak olağanüstü bir yapım, fakat senaryo açısından zaman zaman yüzeyde kalıyor. Hayes’in geçmişine dair daha derin anlatılar, Pearce’in bireysel çatışmaları veya takımdaki diğer karakterlerle olan etkileşimleri daha fazla işlenebilirdi. Dodge (Abdul Salis), Jodie (Callie Cooke), Nickleby (Will Merrick) karakterlerinin kenar süsü gibi olması, F1 yarış öncesi seremonilerin uzun tutulması eksiler.
Ayrıca Formula 1’in politik yönü (takım içi rekabet, sponsor baskıları, medya manipülasyonu vs.) filmde oldukça yüzeysel geçilmiş. Gerçek F1 dünyasını bilen izleyiciler için bu eksiklik, filmin inandırıcılığını azaltabilir.
Güçlü Bir Başlangıç, Eksik Bir Final
F1, yüksek beklentilerle gelen bir yapım ve birçok açıdan bu beklentileri karşılıyor. Ancak karakter gelişimi ve dramatik yapı açısından bazı eksiklikleri barındırıyor. Yine de, Pitt’in karizması, Kosinski’nin aksiyon yönetimi ve Damson Idris’in yükselen yıldızlığı filmi izlemeye değer kılıyor.
Bu film, sadece Formula 1 hayranları için değil, insan ilişkilerine, ikinci şanslara ve başarının bedeline ilgi duyan herkes için anlamlı anlar sunuyor. Keşke bu anlamları biraz daha derinleştirseydi…