Dinozorlar Dönüyor Ama Biz Aynı Yerdeyiz

Dinozorlar Dönüyor Ama Biz Aynı Yerdeyiz


Steven Spielberg’ün 1993’te başlattığı Jurassic Park efsanesi, sinema tarihinde hem teknoloji devrimi hem de gişe başarısı açısından büyük bir dönüm noktasıydı. T-Rex’in yağmur altındaki ayak sesleri, Jeff Goldblum’un yarı filozof yarı alaycı bakışları, ve elbette John Williams’ın o unutulmaz müziği... Aradan geçen 30 yılı aşkın sürede birçok devam filmi geldi geçti. Ancak her biri bir şekilde ilk filmin büyüsüne tutunmaya çalıştı; kimi zaman başardı, kimi zaman ise o büyüyü yitirdi. Şimdi karşımızda yeni bir halka var: Jurassic World: Yeniden Doğuş (Rebirth).

Bu kez yönetmen koltuğunda Rogue One ve Godzilla gibi büyük yapımlarla adını duyuran Gareth Edwards oturuyor. Senaryo ise sürpriz bir şekilde, orijinal Jurassic Park’ın da senaristliğini yapmış olan David Koepp’e emanet. Bu yeni yapım, en azından kâğıt üzerinde geçmişe saygı duruşu niteliğinde. Başrolde ise alışık olmadığımız bir yüz: Scarlett Johansson. Johansson, Zora Bennett adlı bir gizli operasyon uzmanını canlandırıyor. Yanında ise Mahershala Ali (Duncan Kinkaid), Jonathan Bailey (Dr. Henry Loomis) ve Rupert Friend (Martin Krebs) (Ed Skrein ise diğerlerinden farklı olarak bir cameo rolünü üstleniyor sanki) gibi güçlü yardımcı oyuncular var. Bu yeni ekip, kalp hastalıklarının tedavisinde kullanmak üzere üç farklı tipteki dinazorun DNA'sından örnek almak için Jurassic World'e hareket ediyor.

ikinci hat ise Jurassic World'un yakınlarında tekneleriyle seyahat etmekte olan Reuben Delgado, iki kızı Teresa ve Bella ve Teresa’nın tembel erkek arkadaşı Xavier'den oluşan grubun suda yaşayan dev dinazorların saldırısına uğramasıyla başlıyor. Yardım çığlıklarına Kaptan Kincaid'in yanıt vermesiyle ikinci anlatı hattı harekete geçiyor. Kincaid, geçmişte yaşadığı bir trajedi nedeniyle Delgado ailesiyle yolları kesiştikçe, hem kişisel travmalarıyla yüzleşiyor hem de hiç tanımadığı insanlara duyduğu sorumlulukla sınanıyor. Bu hat, görkemli dinozor sahnelerinden çok karakter ilişkilerine ve hayatta kalma gerilimine yaslanıyor. Özellikle Teresa ve babası Reuben arasındaki çatışmalar, geçmişin gölgesinde şekillenmiş kırık bir baba-kız ilişkisini ortaya koyuyor. Tembel erkek arkadaş Xavier ise yer yer mizah unsuru olarak işlev görse de, bazı sahnelerde beklenmedik cesaretiyle sürpriz yapıyor.

Peki bu film bize ne söylüyor?
Açık konuşalım: Yeniden Doğuş, seriye radikal bir soluk getirmiyor. Aksine, oldukça “güvenli” bir yapım. Karakterler derinlikli değil, olay örgüsü oldukça öngörülebilir. Kahramanlarımız (ya da anti-kahramanlarımız) devasa yaratıkların ortasında kalıyor. Tüm bu bilim-kurgu örtüsünün altında aslında çok tanıdık temalar var: insanın doğaya hükmetme arzusu, kontrol yanılsaması, kapitalizmin açgözlülüğü. Ne yazık ki film bu temaları biraz fazla yüzeysel işliyor. Oysa bugünün izleyicisi artık sadece görsel efektle tatmin olmuyor; sahne arkasındaki felsefeyi, alt metni, duyguyu da görmek istiyor. Buna rağmen hakkını teslim edelim: Görsel dünya etkileyici. Özellikle sualtı sahneleri ve dinozorların hareket koreografileri, adeta görsel bir şölen sunuyor. Edwards’ın sinematografik gözü güçlü. Ama sinema sadece göze değil, kalbe de hitap eden bir sanat formuysa, işte o ikinci ayağı eksik kalıyor.

Önceki yapımlarda aksiyona bulanmış ama içsel çatışmaları yüzeyde kalmış kadın karakterlerden sonra Scarlett Johansson’ın canlandırdığı Zora Bennett karakteri bir nebze daha derli toplu ve taşıyıcı. Johansson her zamanki gibi fiziksel olarak çok inandırıcı; bilim insanı kimliğiyle aksiyona atıldığı sahnelerde kendine güveni yüksek, izleyiciye de “Ben buradayım” duygusunu geçiriyor. Ama karakterin yazımı o kadar yüzeyde ki, oyunculuğunun asıl potansiyeli bir noktadan sonra sanki boşlukta kalıyor. O güçlü bakışlar, altını dolduracak dramatik çatışmalar bulamadığında maalesef biraz havada asılı kalıyor.

Filmin en güçlü tarafı, belki de orijinal seriye olan saygısı. John Williams’ın klasik müziğinden esinlenen temalar, eski filmlere yapılan küçük göndermeler ve yeniden yaratılan bazı sahneler, nostalji duygusunu güçlü tutuyor. Ne yazık ki, bu nostalji filmin anlatısal zayıflıklarını gizlemeye yetmiyor.

Peki Gişe ne diyor?
Gişe rakamları ise yapımcıların yüzünü güldürecek türden. ABD’de sadece üç günde 91,5 milyon dolarlık bir açılış yaptı. Dünya genelindeki toplamı ise 318 milyon doları geçti. Yani her ne kadar eleştirel anlamda beklentilerin altında kalsa da, ticari olarak dinozorlar hâlâ altın yumurtlayan tavuklar.

Sonuç mu?
Jurassic World: Yeniden Doğuş, ismi kadar iddialı değil ama hâlâ izlenebilir bir yapım. Nostalji dozu yeterli, görsel kalite tatmin edici. Scarlett Johansson’ın varlığı ise filme belli bir ağırlık katıyor, hatta bazı anlarda filmi omuzluyor. Ama tüm bunlar, derinlikli bir hikâye anlatımının eksikliğini kapatmaya yetmiyor. Dinozorlar yeniden doğmuş olabilir ama biz hâlâ aynı yerde sayıyor gibiyiz. Belki de artık biz izleyiciler olarak o eski büyüyü ararken çok büyüdük. Belki de dinozorlar değil, biz değiştik.

Google+ WhatsApp