AYVALIK SOKAKLARINDA SİNEMA ŞÖLENİ DEVAM EDİYOR

AYVALIK SOKAKLARINDA SİNEMA ŞÖLENİ DEVAM EDİYOR

Seyir Derneği tarafından Ayvalık Belediyesi iş birliğiyle düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali, dünya sinemasının öne çıkan yapımlarının yanı sıra söyleşi, panel ve atölyelerle dolu bir program gerçekleştiyor

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin ilk günü yoğun bir programla tamamlandı. Festivalde Cafer Panahi’nin Fransa’nın Oscar adayı olan filmi It Was Just an Accident ve Ari Aster imzalı Eddington Türkiye prömiyerlerini yaparken, gün boyunca film gösterimlerinin yanı sıra yönetmen ve yapımcıların katıldığı söyleşiler, atölyeler ve özel etkinlikler düzenlendi. Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin ASKEV Sera’daki programı, “Bir Hikâye Anlatıcısı: Serra Yılmaz” söyleşisiyle başladı. Oyuncu ve yönetmen Serra Yılmaz, çok dilli yaşamın sunduğu zenginlikleri ve farklı ülkelerdeki sanat deneyimlerini izleyicilerle paylaştı. Söyleşi, festival katılımcıları tarafından yoğun ilgi gördü.

“Deprem, eşitsizlik ve sınav”

Genç sinema öğrencileri güne, Ayris Alptekin’in deneyimlerini aktardığı kurgu atölyesiyle başladı. Ardından yapımcılar Nadir Öperli ve Atilla Yücer öğrencilerle bir araya geldi. Günün söyleşilerinde İlkay Nişancı, deprem sonrası Hataylı gençlerin gelecek hayallerine odaklanan belgeseli Zamanın Kıyısında Sınav ile seyirci karşısına çıktı. Yönetmen, “Otopsi filmleri” olarak tanımladığı çalışmalarında süreç odaklı bir yaklaşım benimsediğini belirterek, “Birinci mesele tutkudur” dedi.“Ben on yıldır ekoloji ve felaket üzerine çalışıyorum. Bu yaptığımız filmlere de adli tıp teriminde otopsi filmleri olarak bakıyorum. Sonuca değil, sürece, o sonuca nasıl vardığımıza odaklanıyorum bir beden analiz eder gibi. Deprem üzerine de bir şeyler yapmayı düşünüyordum. Sonra sınavın yaklaştığı dönem gelince, öğrencilik yıllarımdan kalma eşitsizlik hikâyesi ortaya çıktı. Öğrencilik yıllarımdan beri böyle bir düşüncem de vardı. Bir sinema anlatısı kurmaya çalışıyordum ve bunu sınav üzerinden yapabilir miyiz diye Hakan'a telefon açtım. Zaman da kısıtlıydı ve şu an bu filmi yaptık, yaptık diye düşündük. Her şey böyle başladı.Nişancı, film üretimiyle ilgili birinci meselenin tutku olduğunu düşündüğünü ifade ederken seyirciler deprem bölgesine dair deneyimlerini ve güncel gelişmeleri paylaştılar.

 

“Bu öfke nereden geliyor”

Vural Sineması’nda gösterilen Gecenin Kıyısı filmi sonrası yönetmen Türker Süer ve yapımcı Nadir Öperli seyirciyle buluştu. Süer, filme ilham veren bir gazete haberinden yola çıkarak, “Bu nefret içinde insan olmak ne demek?” sorusunu sorguladığını ifade etti. Türker Süer, Türkiye'nin doğusunda olan bir olaydı. Oradaki öfkeli vatandaşlar yeni defnedilmiş kişilerin mezarını taşlarla devirmişler. O kasabanın belediye reisi de çok güzel bir şey söylemiş. Aynı anda üzücü ama güzel bir şey: ‘Bütün bu nefretten dolayı insanlığımızı kaybedeceğiz.’ Bu cümle beni bayağı kurcaladı. Ne demek bu? Böyle bir yerde insan olmak ve yaşamak ne demek? Bu öfke nereden geliyor? İnsanlar bu şartlar altında yaşamak için hangi stratejilere başvuruyor? Kendimce anlamak istedim. Onun için bu filmi yazdım.” Süer, aile ve kardeş hikâyelerine ilgi duyduğunu ifade ederken esas gayesinin filme konu olan  kardeşlik ilişkisini keşfetmek olduğunu vurguladı.

Cafer Panahi’nin It Was Just an Accident Fransa’nın Oscar adayı

Cafer Panahi’nin It Was Just an Accident filminin gösterimi öncesinde yapımın Fransa’nın Oscar adayı olduğu duyuruldu. Gösterim sonrası konuşan kurgucu Amir Etminan, İran’da politik sinema üretiminde cesaretin belirleyici olduğuna dikkat çekerek, “En önemli olan hikâyedir. Güçlü bir hikâyeniz varsa cep telefonuyla bile çekebilirsiniz” dedi. Gün boyunca ayrıca Penguen Dersleri, İki Dünya Arasında, Tavus Kuşu, Eraserhead ve Chuck’ın Hayatı filmleri gösterildi.

Paralel etkinlikler de izleyiciyle buluştu. Kırlangıç Ayvalık’ta yapılan “Yapay Zekâ ve Yaratıcılık” başlıklı konuşmada yönetmenler Alkan Avcıoğlu, Vikki Bardot, Tolga Karaçelik ve yazar Özgür Mumcu yapay zekânın sanatla ilişkisini tartıştı.

1970’lerin TRT Kadın Radyocuları Anlatıyor

Fabrika Ayvalık’ta gösterilen Biz Radyoyu Çok Sevdik belgeseli, 1970’lerde TRT bünyesinde radyoculuk yapmış kadınların hikâyelerini ekrana taşıdı. Yönetmenler Özden Cankaya, Nazan Haydari, Cem Hakverdi ile belgeselin katılımcıları Demet Kayıran ve Selma Özinanır Özgökmen, gösterim sonrası seyirciyle bir araya gelerek Türkiye’de radyoculuk tarihini ve projeye ilham veren süreçleri paylaştı. Yönetmen Özden Cankaya, “Yaptığımız meslek için gerçekten anlattığımızdan da öte bir sevgi duyuyorduk. Toplumla kucaklaşmamız, toplumu daha yakından tanımamız bu meslek sayesinde oldu” dedi.

“Saykoterapi” senaryosu bir seyirci sorusuyla başladı

Festivali’nin kapsamında  Tolga Karaçelik’in imzasını taşıyan Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikâyesi filmi izleyicilerle buluştu. Gösterim sonrası düzenlenen soru-cevap etkinliğinde Karaçelik, filmin yazım sürecini ve üretim yolculuğunu paylaştı.

Yönetmen, hikâyeyi ilk olarak 2016 yılında yazmaya başladığını belirterek, “Sonrasında eklenen unsurlarla hikâye İngilizceye doğru evrildi. Bu süreç hem keyifli hem de büyük bir meydan okumaydı. Filmi çekip çekmeme konusunda çok şüphe ettim” dedi. Karaçelik, filmin ortaya çıkışının Eskişehir’de gerçekleşen bir soru-cevap etkinliği sırasında mümkün olduğunu aktararak, bir seyircinin “Belki de büyüyorsunuzdur ve hikâye anlatır olmaya başlamışsınızdır” yorumunun onu yazmaya devam etmeye teşvik ettiğini söyledi. Karaçelik sözlerini şöyle sürdürdü: “Bana göre sanatçı her zaman yediği kaba pislemeli ki terk edebilsin. Tüm filmlerimin soru-cevaplarında aynı şeyi söyledim: Sizi ilk ben terk edeceğim. Çünkü terk etmek zorundayım. Başka şeyler yaratmak zorundayım. Benim için iyi bir sanatçının tanımı ne yapacağını bilemediğimiz insandır. Aynı şeyi tekrar tekrar yapsam benim için çok sıkıcı olurdu.

Söke’de yolları kesişenlerin hikayesi

Pelin Esmer’in O da Bir Şey mi filmi, festival izleyicisinin yoğun ilgisini çekti. Yönetmen Esmer, başrol oyuncusu Merve Asya Özgür, sanat yönetmeni Elif Taşçıoğlu ve kurgucu Özcan Vardar, gösterim sonrası seyirciyle film üzerine detaylı bir sohbet gerçekleştirdi. Film, Söke’de yolları kesişen bir film yönetmeni ve otel çalışanının dünyalarını yaratıcı bir hikâye anlatımıyla birleştiriyor. “smer, filmin çıkış noktasını şöyle anlattı: “Bunu her yerde anlatıyorum. Birkaç yıl önce Tallinn Film Festivali'nde jüri olarak bulunmuştum. Film izlemekten yorulup bir gece küçücük bir bara gittim. Barın U şeklinde bir tezgâhı vardı ve arkasındaki küçük pencereden bardaklar servis ediliyordu. İşte bu an, hikâyeye ilham verdi. Yıllardır biriktirdiğim hikâye anlatma ve hikâyelendirme meseleleri bizi buraya getirdi.”

“Aysel ve Bataklı Damın Kızı” yeniden sinema perdesinde

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin “Sinematek ile” bölümünde restorasyonu yapılan Aysel ve Bataklı Damın Kızı filmleri, izleyiciyle buluştu. Filmlerin gösterimi öncesinde Sinematek/Sinema Evi Genel Koordinatörü Elif Ergezen ve araştırmacı Serdar Soydan, yapımların tarihsel ve kültürel bağlamını seyirciye aktardı. Ergezen, “Film, çekildiği yıldan 90 yıl sonra Türkiye’de ve dünyada seyirciyle buluşuyor” derken, Soydan, filmlerin toplumsal hafızadaki önemine dikkat çekti. Filmlerin senaryolarında Nazım Hikmet’in etkileri ve Muhsin Ertuğrul’un sahne ve sinema anlayışının izleri olduğu vurgulandı. Soydan, “Bu filmler sadece sinema tarihi açısından değil, aynı zamanda dönemin toplumsal ve kültürel hafızasını anlamamız için de paha biçilemez kaynaklar” dedi.

Yeni Sinema Dilleri ve Farklı Perspektifler

Neukölln’ün Örümcek Adamı filmi yönetmeni Altay Erlik, Berlin’deki yaşamın dönüşümü ve göçmenlik temaları üzerinden filmi anlatırken, yapımın organik bir süreçle ortaya çıktığını ve Berlin’i bir karakter olarak filme katma çabalarını aktardı. İkinci günün son filmi, Oliver Laxe’ın Cannes Film Festivali’nden Jüri Ödülü alan Sırat oldu. Büyük Park Amfitiyatro’da açık hava gösterimi yapılan film, meditatif üslubu ve görsel-işitsel atmosferiyle izleyicilere eşsiz bir deneyim sundu.

 

 

 


 

Google+ WhatsApp