MUSTAFA ATA'NIN 'ASKIDA' SERGİSİ 5 OCAK'A KADAR AÇIK
Ressam Mustafa Ata'nın altmış yılı aşkın sanat yolculuğunu konu alan “Askıda - Suspended” sergisi, Anıt Atölye’de izleyicilere sanatçının farklı dönemlerinden eserler sunuyor. Küratör Gönül Karakan Ata ile serginin hazırlık sürecini ve seçilen işleri konuştuk. Söyleşi: Serpil Boydak
Mustafa Ata’nın altmış yıla yaklaşan üretim yolculuğunu merkeze alan “Askıda / Suspended” başlıklı koleksiyon sergisi, Şile’deki yaşam ve üretim mekanı olan Anıt Atölye’de sergilenmeye devam ediyor. Sanatçının farklı dönemlerinden seçilen ve büyük bölümü ilk kez görülecek eserleri, koleksiyonerlerin katkılarıyla Gönül Karakan Ata küratörlüğünde hazırlandı. Mustafa Ata’nın resim, kağıt işler ve ilk kez izleyiciyle buluşan vitray çalışmalarını bir araya getiren sergi, sanatçının üretim yolculuğunu kendi mekânında yakından takip etme imkanı sunuyor.
Gönül Karakan Ata ile serginin hazırlık sürecini, seçilen eserleri ve Mustafa Ata’nın “Askıda” koleksiyonuna dair detayları konuştuk.
Gönül Hanım, “Askıda” sergisinin fikri nasıl ortaya çıktı? Sizi bu sergiyi hazırlamaya iten temel motivasyon neydi?
Bu sergi, kitabıyla eşzamanlı olarak Tophane-i Amire’de 2018’de planlanmıştı. Kitabın baskısının sergi tarihine yetişememesi dolayısıyla sergi ertelenmişti. Sonrasında pandemi ile birlikte Mustafa Ata’nın hastalık süreci devreye girdi. Uzun yıllar devam eden bu hüzünlü süreç sonrası, ancak bugün dostlarıyla birlikte onun adına bir onur sergisi düzenleyebilme fırsatı bulabildik.

Mustafa Ata’nın 60 yıllık üretimini yansıtan bir sergiyi hazırlarken özellikle hangi dönemlere, tekniklere ya da eserlere odaklandınız? Bu kadar eser arasından seçim yapmak da zor olsa gerek. Nasıl bir küratöryel yaklaşım benimsediniz?
Ata’nın 2014’ten 2020’ye kadar belirli aralıklarla ürettiği kolajlardan, vitraylardan ve tuval eser olarak daha çok askı beden serisine odaklanıldı. Sürecin doğru okunabilmesi için geçmiş döneme ait birkaç eseri de koleksiyonerlerden, yaklaşık bir yıla yayılan bir süreç içerisinde toplanarak oluşturuldu. Sergilenmeden koleksiyonerlere kazandırılmış eserler olduğu için ilk defa bu sergide izleyicisiyle buluştu. Eserlerin üretim yeri olan Şile’deki Anıt Atölye, bu eserlerin sergilenmesi için en doğru yerdi. Çünkü sanatçının üretim alanı onun poetikasıdır. Hastalığın da devreye girmesiyle bir sanatçıya yapılacak en büyük jestin böyle bir sergi için kendi üretim mekanında olması en doğrusuydu. Çünkü burası, Mustafa Ata’nın sanatçı atölyesi olarak yaptırdığı ve en mutlu olduğu yerdi. Sergiyi burada yapma fikri, bu uzun sürecin sonucudur.
Serginin ismi neden “Askıda” oldu? Bu ismi seçmenizin sebebi nedir? Bu ismin taşıdığı anlam üzerine ne söyleyebilirsiniz?
Sergiye ismini veren Mustafa Ata’dır. Tuval yüzeyinde bitmeyen boşluğun sonsuzluğuna adanmış olan eserler, bugün askıda ve boşlukta daha az elemanla tariflenen renkli ve soyut bir ışığa bırakmıştır. Bu sorunun anlamı ancak sergiyi izleyerek ve sanatçının retrospektifini inceleyerek çözülebilir.
Sergi aynı zamanda ilk kez sanatçının vitray çalışmalarını da izleyiciyle buluşturuyor. Bu işleri de sergiye eklemenizin özel bir nedeni var mı?
Vitray eserlerin içinde iki tanesine sanatçı “Askıda akışkan bedenler” ismini vermiş. Vitraylar da yukarıda bahsedilen süreçte üretilmiş işler. Sanatçının bu kolektif işler üretilirken en büyük hayali, eserlerin atölyesinde şu an sergilendiği haliyle uzun süre askıda kalmasıydı. Ancak koleksiyoner dostlarını kıramayarak, eserler izleyicisini buldu. Mustafa Ata uzun yıllar sonra yeni bir malzemeyle yeni bir şey denemişti. Her malzeme kendi estetiğini yaratır. Mustafa Ata koşullar ne olursa olsun kolajlarda da vitrayda da yine kendine ait olanı sunmuştu izleyiciye. Yani malzeme ne olursa olsun, Mustafa Ata her daim plastik ve estetikten yana tavrını alır. O yüzden dünyanın neresinde görseniz bu eserlerin Mustafa Ata’ya ait olduğunu anlarsınız.

Mustafa Ata’nın sanatçı kimliğini de biraz anlatabilir misiniz? Neden kendisine “rengin ve sonsuzluğun ressamı” deniliyor?
Bu bir sanatçının retrospektifine hakim olmakla açıklanabilecek bir soru. Canan Beykal bir sohbetimiz sırasında “Mustafa akademiye geldiğinde zaten ressamdı” dedi. Benim de anadan doğma ressamlarla ilgili “ressamca algılamak” gibi bir fikrim vardır. Hepimiz dünyaya bir yerden bakarız. Algılarımız benzer olsa bile algıladıklarımız bizimle ilgilidir ve tektir. Siz kimseyi zorla renkçi yapamazsınız. Bir biçimi renk üzerinden algılamak yapısal bir meseledir. Kimseyi sonradan zorunlu ekspresyona itemezsiniz. O kişi yapısal olarak zaten ekspresiftir. Kişi içinde var olan bir şeyi dışarı yansıtır. Kendinizde olmayan hiçbir şeyi başkasına veremezsiniz. Renk Mustafa Ata’nın mayasında olan bir kavram; sonradan edinilmiş bir gerçeklik değil. Ben bu anlamda Mustafa Ata’yı akademik algının dışında, orada yetişmiş ama sınırları en çok zorlamış sanatçıların başında görüyorum.
Sergi, Mustafa Ata’nın doğayla iç içe yaşam tarzını da gösteriyor bizlere. Bu ortamdan beslenmek, eserlerini ve sanatını nasıl etkiliyor?
Mustafa Ata kişilik olarak kapalı yaşamayı seven bir karakter. Belki bu yüzden de dışavurumcu. İfşa olmak, o ifşa üzerinden var olmak gibi bir mesele ile gündemde kalmış bir kişilik değil. Yaşam biçimi ile üretim biçimi birbirine denk bir karakter. Bir ortamdan beslenmek demek o ortamı içselleştirmek demektir. Mustafa Ata bahçesindeki incir ağacını kutsal gören bir adam. Ama eserlerinde incir ağacı göremezsiniz. O incir ağacının dibine oturup, boşluğa bakarak, resimlerinde sonsuzluğu arayan bir sanatçı. Ben Mustafa Ata gerçekliğinin soyut olduğunu düşünüyorum. İşte bu yüzden o çağdaş bir ressam.
Serginin hazırlık süreci nasıl geçti?
Hayatımda bu kadar yorulduğumu hatırlamıyorum ama bu noktada Almanların bir sözü geliyor aklıma; “ Ende gut alles gut”, yani “Sonuç iyi, her şey iyi”

Siz hem Mustafa Ata’nın eşi hem de bu serginin küratörüsünüz. Bu iki kimlik zorlaştırdı mı işinizi yoksa daha mı kolay oldu?
O kadar işin içindeyim ki farkında bile değilim. Elbette zordu ama üzerine çalıştığım kişinin atmış yıla yaklaşmış bir sanat geçmişi var. Ben de tanığıyım. Sanat eğitimi almış ve onun da öğrencisi olmuş biri olarak, ustama ve yaptıklarına sahip çıkmak bir onur benim için.
Stefan Zweig derki: “Bir kez kendini bulmuş kişinin yitireceği hiç bir şey yoktur. Kendi içindeki insanı anlamış olansa tüm insanları anlar”.
Mustafa kendi içindeki insanı anlamış birisi. O yüzden zorlansam da fark etmez.
Son olarak, bu sergiyi başka mekanlara taşımayı düşünüyor musunuz?
Evet. bkz. İletişim her daim yanımızda. Nisan ayı için Büyükşehir Belediyesi ile gerçekleştirebileceğimiz bir projeyi konuşuyoruz. Belki daha sonra farklı mekanlarda, farklı dönemlerden eserler de koyarak serginin sürekliliğini sağlayacağız.
“Askıda / Suspended” koleksiyon sergisi, 5 Ocak 2026 tarihine kadar Şile Meşrutiyet Mahallesi’ndeki Anıt Atölye’de ziyaret edilebilir.

