
İZDEN FİKRE: GEÇİRGEN SERGİSİ
Kıbrıs’ın önemli çağdaş sanat mekânlarından Art Rooms, şu sıralar Mehveş Beyidoğlu’nun Geçirgen sergisine ev sahipliği yapıyor; bu vesileyle sanatçıyla hem sergiyi hem de üretim sürecini konuştuk.
Kıbrıs’ın önde gelen çağdaş sanat galerilerinden Art Rooms Galeri’de açılan 'Geçirgen' sergisi, lekelerin, izlerin ve rastlantıların diliyle kusursuzluk takıntısına karşı doğallığı ve yaşanmışlığı görünür kılıyor. İzleyiciyi durmaya, dikkatle bakmaya ve kendi duygusal sürecini işin bir parçası kılmaya davet eden sergi, yalnızca görsel bir deneyim değil, aynı zamanda düşünsel bir yolculuk sunuyor. Biz de bu yolculuğun izlerini sürebilmek için sanatçı Mehveş Beyidoğlu ile bir araya geldik; hem Geçirgen’in ortaya çıkışını hem de sanat anlayışını konuştuk.
Eserlerinizde rastlantısal lekeler, pas ve izler öne çıkıyor. Sizce bir sanat eserini planlı bir kompozisyondan ayıran şey nedir? Tesadüfün payı ne kadar?
Sanat eserini planlı bir kompozisyondan ayıran en temel unsur, tesadüfün ve sürecin malzemeyle kurduğu ilişkinin esere katılmasıdır. Planlı kompozisyon, zihnimde bir meseleye takıldığımda başlar ve düşünceyle şekillenir; önce konuyu inceler, okur ve üzerine düşünürüm. Ardından malzemelerle denemeler yaparak bunu görselleştirmeye çalışırım. Bu süreç bazen teknik bilgiyle desteklenir—fırçanın, mürekkebin veya yüzeyin davranışını bilmek işleri yönlendirir. Ancak çoğu zaman sürece güvenmek gerekir; malzeme kendi zamanını ve kendi hareketini getirir. İşte rastlantı, yani tesadüf, tam burada devreye girer: beklenmedik izler, lekeler veya renk akışları ortaya çıkar ve planın ötesinde anlam yaratır. Bazen net bir kompozisyon kurarım ve kafamdaki imajı yakalamaya çalışırım; bazen de sürecin kendiliğinden sunduğu sürprizlere, dokulara ve izlere izin veririm. Planla tesadüfün buluştuğu bu anda işler, kendi ritmini bulur ve eser kendi dilini keşfeder.
'Geçirgen' sergisinde bedenin, zamanın ve mekânın birbirine karıştığı yüzeylerle karşılaşıyoruz. Malzemeyle kurduğunuz bu ilişkide sizi en çok ne şaşırttı?
Bu sergide beni en çok şaşırtan, içsel gelgitlerimin ve şeffaflığa duyduğum özlemin malzeme ve mekân aracılığıyla görünür hâle gelmesiydi. Boya lekeleri, renk geçişleri ve dokular kendi yollarını bulurken, yüzey adeta zamanın, mekânın ve bedenin izlerini taşıyan bir alan hâline geliyor. İç dünyam adım adım dışa taşınırken, ortaya çıkan form ve ritim hiçbir zaman önceden tahmin edilemiyor; her hareket ve dokunuş, mekân ve malzemenin etkisiyle şekilleniyor. Bu etkileşimler aracılığıyla içsel hâlimin dışa nasıl yansıdığını görmek, sürecin her aşamasında beni şaşırttı.
Sergideki işler adeta geçmişin ve gündeliğin sessiz tanıkları gibi. Sizin için bir iz, bir leke ne zaman anlatıya dönüşür?
Bir iz veya leke benim için anlatıya dönüşmeye başladığında, genellikle üzerine uzun uzun düşündüğüm, zihnimde yer etmiş bir hatıra veya duygu ile yüzeye yansıdığında fark ediyorum. Her iz, kendi başına bir işaret, bir zaman damgası gibi; ama o işaret bir bağlam, bir ilişki veya duyguyla birleştiğinde, hikâyeye dönüşüyor. Bazen bu süreç çok ani oluyor; bir boya lekesi ya da kazınmış bir çizgi, beklenmedik bir şekilde geçmişi veya gündelik yaşamın küçük ayrıntılarını hatırlatıyor ve anlam kazanıyor. Anlatıya dönüşmek için illa net bir hikâye gerekmez; izlerin ve lekelerin taşıdığı zamansallık, yoğunluk ve duygu, onları birer sessiz tanık hâline getiriyor ve izleyiciyle buluşturduğunda anlatıyı ortaya çıkarıyor.
ARUCAD’ın ilk mezunlarından biri olarak, sanat eğitiminin ve üretiminin iç içe geçtiği bu yolculukta sizi en çok besleyen şey ne oldu?
Sanat okumaya biraz geç başladım. Öncesinde uluslararası ilişkiler ve Avrupa entegrasyon politikaları gibi siyaset bilimi ağırlıklı alanlarda eğitim almış ve uluslararası örgütlerde çalışmıştım. Ama kendimi bildim bileli dünyayı farklı bir gözle izlemeyi, gündelik detaylarda bir ritim ve anlam yakalamayı severdim; küçük şeyleri fark etmek, çevremdeki mekanları ve doğayı dikkatle gözlemlemek ilgimi çekerdi.
Eğitim aldığım alanlar bana analitik ve eleştirel bir bakış kazandırdı; yaratıcı tarafım ise kendi yöntemimle, el yordamıyla varlığını sürdürüyordu. ARUCAD açıldığında, hayatımın o döneminde tüm yönelimlerimi bırakıp sanatın içine tamamen dalmaya hazır olduğumu fark ettim ve başvurdum. Böylece hayatımın en değerli dört yılı, öğrenme, düşünme, keşfetme ve yaratmayla dolu olarak ARUCAD’da geçti.
İlk mezunlarından biri olarak, okulun sunduğu tüm imkânlar ve özgürlükler unutulmazdı. Hocalar ilham vericiydi, altyapı mükemmeldi; atölyelerde özgürce çalışıyor, teknik becerilerimizi geliştirecek her fırsata ulaşabiliyorduk. Film, resim ve baskı atölyeleri, bilgisayar odaları, kütüphane… Bunların yanında sanat felsefesi, sanat tarihi ve antropoloji dersleri, bakış açımızı derinleştirmemize imkân tanıyordu. Manchester School of Art ile senkronize edilen müfredat sayesinde, eğitim içeriği hem kapsamlı hem de sağlam bir yapıdaydı; uygulama ve teoriyi dengeli bir şekilde öğrenme fırsatımız oldu. Sonuç olarak, zihnim açıldı, teknik becerilerim gelişti ve sanata olan sevgim bilinçli bir zemine oturdu. ARUCAD, hayatımı kökten dönüştürdü; ilk yıldan itibaren yaşam tarzım, bakış açım ve yaratım biçimim tamamen değişti.
Bugünün hızla tüketilen görsel kültüründe, izleyiciyi durmaya ve dikkatle bakmaya davet eden işler üretmenin sizce önemi nedir?
Bugünün hızla tüketilen görsel kültüründe, izleyiciyi durmaya ve dikkatle bakmaya davet eden işler üretmek, çağdaş ve kavramsal sanatın en önemli işlevlerinden biri. Kavramsal sanat, estetikten öte, düşünceyi ve deneyimi ön plana çıkarır; yüzeydeki bir iz, bir leke veya renk geçişi, sadece bir motif değil, bir fikir ve bir algı aracıdır. Bu tür işler izleyiciyi pasif bir gözlemci olmaktan çıkarır. Dikkatle baktığında, kendi duygu ve düşüncelerini de sürece katması gerekir. Böylece, hızlı tüketimin aksine, deneyim derinleşir, anlam çoğalır ve hem üretici hem izleyici yeni bakış açıları kazanır.
Benim işlerimde de amaç, yüzeydeki izler ve renk akışları aracılığıyla, izleyicinin kendi zihinsel ve duygusal sürecini devreye sokmasını sağlamaktır. Sanat sadece görmek değil, durup hissetmek, düşünmek ve kendi hikâyeni bulmaktır; bu yüzden, böyle bir durma anı yaratabilmek benim için çok değerli. Sanat, derdi olanı görünür kılarak ve dünyayı anlamaya çalışarak var olmaya devam etmelidir; belki de dünyayı değiştirecek bir umut, önce üretmekten geçer.
Mehveş Beyidoğlu'nun 'Geçirgen' sergisi, 5 Eylül 2025 tarihine kadar pazar hariç her gün 13.30 – 20.30 saatleri arasında Girne’de bulunan Art Rooms Galeri’de ziyaret edebilirsiniz.