
1830’LARDA GEÇEN TARİHSEL VE FANTASTİK BİR ROMAN: BABİL
Serpil Boydak, R. F. Kuang’ın İthaki Yayınları’ndan çıkan ve New York Times çoksatanı, Nebula En İyi Roman Ödülü, Locus En İyi Fantastik Roman Ödülü, İngiliz Kitap Ödülü Yılın Kurgu Kitabı ödülünü kazanan, ayrıca Goodreads Yılın En İyi Fantastik Kitabı finalisti olan son romanını yazdı.
Fantastik edebiyatın yükselen yıldızlarından kabul edilen R. F. Kuang’ın ‘Babil’ kitabı İthaki Yayınları tarafından geçen yıl yayınlandı ama ben ancak okuyabildim. Bilimkurguyu çok sevdiğim için 662 sayfa olması da yıldırmadı beni. Ve gerçekten keyifle okudum. Güneş Becerik Demirel’in çevirdiği Babil 19. yüzyılda geçen fantastik ve tarihi bir roman ve Oxford çevirmenler devriminin gizemli hikâyesini anlatıyor. Babil, tamamen kurgusal yazılmış olsa da bazı yaşanmış tarihi olayları da anlatıyor. Ayrıca Kuang romanında sömürü tartışmalarını, ırkçılığı, dil ve çeviri meselesini, aileyi ve elbette bir grup çocuğun büyüme hikâyesini de anlatıyor.
Kitabı okumaya başladığımda yazarın ne kadar cesur birisi olduğunu düşündüm. Kitabı okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Sürükleyici bir hikâyenin yanı sıra kitaba çeviri ile ilgili müthiş bilgiler eklenmiş. Acaba Kuang bu kadar bilgiyi ne kadar zamanda toparlamıştır diye merak ederek yazar hakkında küçük bir araştırma yaptım.
Kuang bir dilbilimci, çevirmen ve yazar. Tıpkı kitabın baş karakteri Robin Swift gibi, önceden "Kanton" olarak bilinen Guangzhou’da doğmuş Çinli bir yazar. Çocukken ailesiyle birlikte Amerika’ya göç etmiş. Ve eğitimini Doğu Asya Dilleri ve Edebiyatı üzerine yapmış. Bu da kelimeler üzerine yazdığı ilginç hikâyeleri açıklıyor. Kuang, Babil’i yazabilmek için çok fazla araştırma yapmış. 1830’larda yazılmış bilim kitaplarını, çeşitli hükümet yetkililerinin aralarındaki mektuplaşmaları bulup okumuş. Çok fazla Dickens ve Viktorya dönemi klasiklerini okumuş. O dönemin eleştiri ve esprilerini öğrenmek için.
Babil’in Konusu
Bu kadar teknik açıklamadan sonra biraz da romanın konusunu anlatayım size. Hikâye, 1830’lar İngiltere’sinde, büyü ve çeviri gücünü birleştiren kurgu bir dünyada geçer. Başkahraman Robin Swift, Çin doğumlu bir yetimdir. 1828’de koleradan ailesini kaybeder. Kendisi de ölmek üzereyken hiç tanımadığı İngiliz akademisyen Prof. Richard Lovell bir gümüşle onun hayatını kurtarır ve kendisini evlat edinerek Londra’ya götürür. Robin yıllarca Çince, Yunanca, Latince ve Fransızca öğrenir. Bu çabanın hepsi zamanı geldiğinde Oxford’a kabul edilebilmesi içindir.
Prof. Lovell çok disiplinli ve sert birisi olduğu için Robin profesörün İskoç çalışanı bayan Piper ile daha yakın bir ilişki kurar. Bayan Piper ona çok yakın ve şefkatli davranır. Ondan İngiliz yemekleri ve İngiltere hakkında çok şey öğrenir.
Robin Oxford’un Kraliyet Çeviri Enstitüsü’ne yani Babil’e kabul edilir. İlk olarak Hindistan kökenli Rami ile sonra da İngiliz Letty ve Haitili Victoire ile tanışıp yakın arkadaş olurlar. Babil, imparatorluğun teknolojik gücünün merkezidir. Öğrenciler çeviriyi öğrenirken bu yolla büyü yapmayı ve gümüş çubuklarla sihirli etkiler yaratmayı da öğrenmektedirler.
4 sınıf arkadaşı ilk başta Oxford’dan ve kültürel zenginliklerinden fazlasıyla etkilenirler ve Çeviri Enstitüsü öğrencisi olmanın onlara kazandırdığı ayrıcalıkların, yeni kimliklerinin keyfini çıkarmaya başlarlar.
Robin’in mutluluğu kısa sürer. Bir gün karşısına Griffin adında gizemli bir genç çıkar ve yarı kardeş olduklarını anlatır. Prof. Lovell’in Robin’den önceki evlatlığıdır. Babil’den kaçıp Hermes adlı yeraltı örgütüne katıldığını anlatır ve Robin’in Babil’den gümüş çalmalarına yardımcı olmasını ister. Bu gümüş külçeleri üçüncü dünya ülkelerine dağıtıp yoksulluğa ve salgın hastalıklara çare olmaya çalıştıklarını anlatır. İstemeyerek ve her seferinde büyük korkularla Hermes’e yardımcı olur. Ve zamanla büyük bir sömürünün parçası olduklarını anlar.
İngiltere, dünyanın en büyük gümüş rezervini elinde tutmaktadır. Ve bu gücü büyük ölçüde çevirmenlerin “eşleşme-çiftleri” kullanarak işlediği gümüş külçelere borçludur. Bu külçelere işlenen ve birbirlerinin anlamlarını pekiştiren sözcükler adeta sihir etkisi yaratmakta ve hayatın her alanında kullanılmaktadır. Robin ve arkadaşları, aslında çarpık bir düzenin köleleri olarak hizmet etmek üzere yetiştirildiklerini fark ettiklerinde örgütlenerek bir devrim başlatmaya karar verirler.
Kitapta, çeviri orijinal metne ihanet midir? Yoksa ona başka bir dilde, yeniden anlam kazandırma çabası mıdır konuları da tartışılıyor. Ve bu satırları okurken insan bir anda evet ya çevirmen orijinal dilden çevirirken hata yapabilir mi biz yanlış şeyler de okuyor muyuz diye düşünmeden edemiyor.
Ben hepsini yazmadım ama kitap ilginç bir son ile bitiyor. Umarım sizler de benim gibi keyifle okursunuz Babil’i.
Kuang’ın Son Kitabı
Yazımı bitirirken İthaki Yayınları’na bir sorum var. Kuang’ın Ağustos’ta çıkacak yeni kitabı “Katabasis”i de yayımlayacak mısınız?
Yazar, mitoloji ve dark academia öğelerini bir araya getirdiği yeni kitabı “Katabasis”te iki lisansüstü öğrencisinin, kendi ruhları pahasına, profesörlerinin ruhunu kurtarmak için rekabetlerini bir kenara bırakıp Cehennem'e yolculuk etmelerini anlatıyor.
Katabasis, Antik Yunanca kökenli bir terim olarak “yeraltı dünyasına iniş” anlamına geliyormuş. Kuang, yeni romanında Orpheus ve Dante’nin İlahi Komedyası gibi klasik eserlerden esinlenerek modern akademinin rekabetçi ve yıpratıcı yapısını fantastik bir anlatıyla bizlere sunuyor.
Kuang 20 Ağustos itibariyle İngiltere’nin Londra şehrinde yeni kitabının imza günlerine ve canlı yayınlarla tanıtımına başlıyor.