ZARAFETİN AŞKIN VE TUTKUNUN DANSI: KUĞU GÖLÜ YENİDEN SAHNEDE

İstanbul Devlet Opera ve Balesi, “Kuğu Gölü” balesini, Ricardo Amarante’nin koreografisiyle yeniden sahneye taşıdı.İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni ve Genel Müdürü Caner Akın, başrolleri paylaşan Berfu Elmas ve Batur Büklü ile eserin hazırlık sürecini konuştuk. Söyleşi: Serpil Boydak

Sahneye çıkmak bazen yalnızca bir performans değildir; kimi zaman bir çocuğun yıllar önce kurduğu hayalin gerçeğe dönüşmesidir. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin bu sezon sahnelediği “Kuğu Gölü” tam da böyle bir kavuşmanın hikâyesini taşıyor. Prens Siegfried’i canlandıran Batur Büklü, “İlk izlediğim bale Kuğu Gölü’ydü, o prens olmak hep içimdeydi,” derken; “Beyaz Kuğu” (Odette) ve “Siyah Kuğu” (Odile) rollerini canlandıran Berfu Elmas ise bu ikili rolün kendi içindeki dönüşümünü “başta Odile karakteri bana daha yakındı ama şimdi Odette’i daha çok seviyorum” diyerek anlatıyor.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin uzun süredir merakla beklenen Kuğu Gölü balesi, seyircisiyle buluştu. Yüzyılı aşkın süredir dünyanın en sevilen klasik bale eserlerinden biri olan “Kuğu Gölü”, Çaykovski’nin zamana yenik düşmeyen müziğiyle anlatılan, destansı bir peri masalı.

Eser, genç Prens Siegfried’in kötü kalpli büyücü Rothbart’ın lanetiyle kuğuya dönüşen Prenses Odette’e duyduğu aşkı anlatır. Odette ve arkadaşları gündüzleri kuğuya dönüşür, yalnızca geceleri insan formuna kavuşurlar. Bu büyüyü bozabilecek tek şey gerçek aşktır ve Rothbart bunu engellemek için tüm gücünü kullanır. Romantik ve dramatik unsurları bir araya getiren bu başyapıt; iyiyle kötünün çatışmasını, aşkın kurtarıcı gücünü ve kaderin değiştirilemez oluşunu anlatıyor.

“Kuğu Gölü”, ilk olarak 1877 yılında Bolşoy Tiyatrosu’nda izleyiciyle buluşmuş ve tarih boyunca farklı yorumlarla yeniden hayat bulmuştur. Bu sezon da Ricardo Amarante’nin koreografisiyle İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin repertuvarında, Atatürk Kültür Merkezi’nde sahneleniyor. Eseri, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde İbrahim Yazıcı yönetiyor. Dekor tasarımı Ferhat Karakaya, kostüm tasarımı Serdar Başbuğ ve ışık tasarımı Ahmet Defne imzalı.

Son prova akşamında, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni ve Genel Müdürü Caner Akın, başrolleri paylaşan Berfu Elmas ve Batur Büklü ile hem eserin duygusal dünyasını hem de sahne arkasındaki hazırlık sürecini konuştuk

“150 Yıllık Bir Efsaneyi Yeniden Yorumlamak”

Caner Akın, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Genel Sanat Yönetmeni ve Genel Müdürü

Caner Bey, “Kuğu Gölü” uzun bir aradan sonra yeniden repertuvarınıza nasıl girdi?
Geçtiğimiz yıl Romeo ve Juliet balesini sahnelemiştik. Bu yıl da aynı yaratıcı ekiple “Kuğu Gölü”nü sahnelemek istedik. Ricardo Amarante koreografiyi üstlendi, dekor tasarımında Ferhat Karakaya, kostüm tasarımında Serdar Başbuğ, orkestramız ve bale topluluğumuzla birlikte güçlü bir ekip uyumu yakaladık. Bizim için bu süreklilik çok değerliydi.

İstanbul Devlet Opera ve Balesi olarak büyük eserleri izleyiciyle buluşturmaya devam ediyoruz. Üstelik bunu toplumun her kesimine ulaşabilecek bilet fiyatlarıyla yapıyoruz. İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Atatürk Kültür Merkezi’nde, herkesin bir araya geldiği bu mekânda, dünya ölçeğinde prodüksiyonları Türkiye’nin kültür yaşamına kazandırıyoruz. Bu sorumluluk bizim için çok kıymetli.

Bu sezon yine Ricardo Amarante ile çalıştığınızı söylediniz. Onu tercih etme sebebiniz neydi?
Baş koreografımız Ayşem Hanım, Ricardo’yu eskiden tanıyordu. Aynı toplulukta birlikte dans etmişler. Onun sanatsal diliyle topluluğumuzun iyi uyum sağlayacağını öngördü. Ve biz bunu geçen sezon deneyimledik. Bu tür büyük prodüksiyonları sahneye koymak hem cesaret hem de önemli isimlerle çalışmayı gerektiriyor. Sonuç iyi olunca iş birliğini devam ettirme kararı aldık.

Ricardo Amarante, Brezilya’da çok önemli bir isim. Şu an Uruguay Balesi’nin başında. Genç, dinamik ve aynı zamanda tecrübelerini ve hayallerini çok iyi şekilde sahneye aktaran bir sanatçı.

Dansçılarınız da onunla çalışmaktan memnun olduğunu söylüyorlar
Evet, bu çok önemli. Empati kurabilmesi ve insanlarla iletişim biçimi çok değerli. Huzurlu çalışma ortamı yaratmak önemli. Yaklaşık iki ay boyunca her gün aynı stüdyoda çalışıyorlar. Bale sanatçısı bedeniyle çalışan biri olduğu için, koreografla kurulan bağ çok daha özel. Ricardo’nun iletişim biçimi ve empatisi çalışma ortamını huzurlu ve üretken kılıyor.

Ricardo Amarente’nin “Kuğu Gölü” yorumu önceki versiyonlarından ayıran nedir? Çünkü eser yaklaşık 150 yıllık ve çok kez sahnelendi.
Klasik yapıyı korurken özellikle birinci ve üçüncü perdelerde kendi dokunuşlarını yaptı. Koreografik diziliş, hareket dili, jestler, teatral anlatım biçimi, bedenin sahnedeki kullanımı… Hepsinde kendi imzası var. Bir opera ve bale kurumunda bu çok önemli. Çünkü farklı bir şey söylemelisiniz ki o eser yeniden nefes alabilsin.
Dekor, kostüm ve aksesuarların tamamı atölyelerimizde el emeğiyle üretildi. Ressamlarımız dekor zeminlerini tek tek çizdi, kostümler tütüye kadar atölyede dikildi. Üç buçuk aylık yoğun bir hazırlık süreciydi.

Bu eser neredeyse 150 yıldır sahneleniyor. Sizce büyüsünü nasıl koruyor?
Bence her sanat klasiğinde ortak bir şey var: İnsan ruhunun temel çelişkileri. Mesela Dostoyevski’de olduğu gibi… Kıskançlık, aşk, yaşam, ölüm, vicdan, seçimler… Bu çelişkiler zamansızdır. Kuğu Gölü de masal ile gerçeğin iç içe geçtiği bir dünyayı sunuyor. İnsanların zamanı ve şehrin kaosunu unuttuğu bir alan açıyor. Bu yüzden kuşaktan kuşağa aktarılabilen bir büyüsü var.

Kuğu Gölü sanırım hepimizin ilk izlediği bale
Evet, bazı eserler marka olur. Kuğu Gölü de dünyanın markalaşmış bir şaheseri.

Yakın dönemde sahnelenecek yeni prodüksiyonlardan bahsedebilir misiniz?
Kasım sonunda La Bohème prodüksiyonu var. Antalya Operası’ndan getiriyoruz. Yiğit Günsoy rejisiyle. Ardından Süreyya’da iki Türk operası sahnelenecek. Deli Dumrul ile Tehlikeli Oyun. Her biri 40’ar dakikalık mini operalar, 20 kişilik orkestrayla sahnelenecek. Modern dans projesi Pinocchio var. Erika Silgoner elektronik ögelerin ağırlıklı olduğu bir koreografi yapacak. Mart ayında Edusa oyunumuz var. İskender Pala’nın libretosu, Güldiyar Tanrıdağlı’nın müziği. Dramaturjisini bir buçuk senedir Caner Akın ile çalışıyoruz. Çok çeşitli bir sezon oluşturduk. İzleyiciyi davet ediyoruz.

Yani diyorsunuz ki: Çıkın, gelin ve izleyin
Kesinlikle. Geçen sene sadece Atatürk Kültür Merkezi’nde 150 bin seyirciye ulaştık. Yüzde 86 dolulukla. Bu bizim için büyük bir gurur. Opera ve balenin İstanbul gibi bir metropolde özellikle 30 yaş altında bu kadar ulaşması çok kıymetli.

Ne güzel, teşekkür ederim
Ben çok teşekkür ederim.

Beyaz Kuğu’nun zarafetiyle Siyah Kuğu’nun hırsı arasında kalmak

Berfu Elmas, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Baş Dansçısı

Kuğu Gölü’nde hangi rolleri canlandırıyorsunuz?
Odette (Beyaz Kuğu) ve Odile (Siyah Kuğu) rollerini canlandırıyorum. Biri kırılganlığın, diğeri gücün ve hırsın sembolü.

Biraz Odette’den bahsedebilir misiniz? Sizin için ne ifade ediyor?
Masumiyeti, zarafeti ve kırılganlığı sembolize ediyor. Odette, büyüyle kuğuya çevrilmiş bir kadın. Çok çaresiz, çok kırılgan, çok korkak. Onu canlandırırken hem teknik açıdan çok zor bir eser olması hem de o kırılganlığı vermenin zorluğu beni çok düşündürüyordu. Benim dans özümde aslında öyle bir hareket stili yok. Bu yüzden bana göre Odette daha zor bir rol. Daha sakin ve sanki suyun üzerinde dans ediyormuşsunuz gibi bir akış gerekiyor. Hem karakteri hem teknik detayları verebilmek için çok zevkli ama bir o kadar da hassas bir rol.

Odile ise çok farklı bir karakter…
Evet, Odette’in tam tersi. Hırslı, güçlü, hırçın bir kadın. O yüzden bu iki karakterin arasındaki o zıtlığı verebilmek için güçlü bir adaptasyona ihtiyaç var. Çünkü yarım saat arayla bambaşka bir karakterle sahneye çıkıyorsunuz ve iki karakter arasındaki geçişin inandırıcı olması gerekiyor. Önce kendinizi, sonra seyirciyi inandırmalısınız.

Gerçekten o geçişi nasıl sağlıyorsunuz?
Ben şunu savunuyorum—belki başkası aynı fikirde olmayabilir ama—Odette rolünde o kadar yoruluyorsunuz ki… Yaklaşık 8 dakika pas de deux (balede bir kadın ve bir erkek dansçının birlikte gerçekleştirdiği ikili dans) yapıyorsunuz. O esnada artık “Sanırım daha fazla hareket edemeyeceğim,” hissi geliyor. Ve çok enteresandır, 15 dakika sonra Odile rolüne çıktığımda, o yorgunluğun içinden gelen bambaşka bir güç doğuyor. Adeta sinir enerjisi gibi. Ve ben bunun koreograf tarafından çok iyi kurulduğunu düşünüyorum. Belki tam tersi sırayla olsaydı bu kadar etkili olmazdı. Eser, insanı role kendi hazırlıyor. O yüzden koreografik açıdan dahiyane olduğunu düşünüyorum.

Bu iki karakterden hangisini daha çok sevdiniz?
Başta Odile bana daha yakındı. Karakter olarak daha yakın geliyordu. Ama şimdi Odette’i seviyorum. Çok garip bir şekilde rol içimde evrildi.

Neden? Bu değişime ne sebep oldu?
Çünkü Odette rolü artık daha fantastik geliyor bana. Günlük hayatta çok kırılgan, zarif ve naif kalamıyorsunuz. Hep hırslı ve mücadeleci olmanız gerekiyor. Sahnede bambaşka bir dünyada, masum bir kuğuyu oynamak şu an bana mental olarak çok daha yakın ve çok daha zevkli geliyor.

Kuğu Gölü’nde rol alacağınızı öğrendiğinizde neler hissettiniz?
Öncelikle çok heyecanlandım, çünkü daha önce hiç dans etmediğim bir eserdi. İlk defa dans ediyorum ve şansıma iyi ki bu yaşta dans ediyorum. Belki topluluğa ilk girdiğim 20’li yaşlarımda dans etseydim bu performansı sergileyemeyebilirdim. Çünkü bana göre inanılmaz tecrübe isteyen bir rol. İki tane zıt karakter canlandırıyorsunuz.

Neredeyse 150 yıllık bir eser. Güncelliğini nasıl koruyor sizce?
Çok etkileyici bir öykü. Aşk, büyü, fantastik öğeler… Hepsi var. İnsan-hayvan dönüşümü fikri bile başlı başına çok güçlü. Ama bence en büyük etken müzikleri. Çaykovski gerçekten çok özel bir eser yaratmış. İki aydır uzun saatler çalışıyoruz, bir kez bile sıkılmadım. Yorgunluğumu bu beste alıyor.

Hazırlık süreciniz nasıldı?
Çok zordu. Kaç kez ağladım bilmiyorum. “Yapamayacağım” dediğim, “Bu insan işi değil” dediğim çok an oldu. Vazgeçmek istedim. Normalde böyle olmaz bende. Ama bu eser benim için büyük bir sınavdı. Hem mental hem fiziksel olarak çok zorladı beni. “Bunu da başarırsam tamam” dediğim bir döneme girdim.

Bugüne kadar dans ettiğiniz roller arasında nasıl bir yeri var?
En büyük sınavım oldu. Her sabah “Bugün yapabilecek misin?” diye uyandım. Bu yüzden bu esere karşı başka bir korku, başka bir saygı duyuyorum.

Bu kadar bilinen bir eserde dans etmek ayrıca bir yük getiriyor mu?
Kesinlikle getiriyor. Ayrıca fiziksel olarak keskin hatları olan bir eser. Genelde daha uzun boylu, farklı tip dansçıların oynadığı bir rol. Ama Ricardo Amarante’nin dokunuşlarıyla bazı şeyler bedenime göre yeniden şekillendirildi. Onun sayesinde yapabildim.

Ricardo Amarante’nin bu yapımdaki farkı neydi?
Onun dokunuşları daha modern, daha neoklasik. Klasik balede genelde kalıplar içinde dans edersiniz. Ricardo o kalıpları esnetmeyi seviyor. Kendisi de çok duygusal bir insan, bu yüzden koreografilerinde ruh çok belirleyici. Romeo ve Juliet’te de aynı şeyi yaşamıştık. Onun koreografilerinde hareketleri sadece teknik olarak yapınca hiçbir anlamı kalmıyor. Önce ruhun açılacak, sonra beden takip edecek. Bunu ondan öğrendim.

Çok teşekkür ederim. Başarılı bir temsil diliyorum hepinize
Çok teşekkür ederim.

“Çocukluk Hayalimi Yaşıyorum”

Batur Büklü / İstanbul Devlet Opera ve Balesi Baş Dansçısı

Batur Bey, Kuğu Gölü balesindeki canlandırdığınız Prens Siegfried nasıl bir karakter?
Aşkı arayan genç bir prens. Doğum gününde annesi olan kraliçe ona eş seçme imkânı sunuyor. Fakat o, kendisinin özgür iradesiyle seçtiği aşkın peşinde. Kendi öyküsünü yaşayan biri.

Prens rolü size teklif edildiğinde neler hissettiniz? Daha önce Kuğu Gölü’nde rol almış mıydınız?
İlk kez Kuğu Gölü’nü canlandırıyorum ve bu benim için çok heyecan verici. İzlediğim ilk bale Kuğu Gölü’ydü.

Hepimizin öyle galiba
Evet, çok klasik. Şu anda çocukluk hayalimi yaşıyorum aslında. O prensi izlerken hep kendimi sahnede hayal ederdim. Hatta baleye başlama sebebim olan bir film vardı: Billy Elliot. Filmde boks kursuna giden bir çocuk, daha sonra balet olmaya karar veriyordu. Filmin sonunda İngilizlerin yaptığı versiyonda kuğuları erkekler oynuyordu. Erkek kuğunun bir zıplama hareketi vardı, o hareket kafamda hep bir imza gibi yer etmişti. Bu rolde dans etmek benim için büyük bir heyecan.

Peki bu role nasıl hazırlandınız? Kuğu Gölü neredeyse 150 yıllık bir eser. Sizce hikâye güncelliğini koruyor mu?
Evet, eser ilk kez 1877’de Moskova’da sahnelenmiş. Bence kesinlikle güncelliğini koruyor. Çaykovski’nin besteleri nasıl eskimediyse, Mozart’ın, Chopin’in eserleri nasıl eskimeyecekse, bu hikâyeler de eskimeyecek. Ben bu eserleri antik kentlere benzetiyorum. Üzerinden binlerce yıl geçse de ayakta kalırlar. Bunlar dünyanın ortak mirasıdır.
Belki şu anda oturduğumuz koltuklar, bu opera binası kalmayacak; ama Çaykovski kalacak, Chopin kalacak, bu hikâyeler yaşayacak. Buna inanmak beni pozitif kılıyor.

Prens rolü birçok kez farklı dansçılar tarafından canlandırıldı. Bu durum sizde bir ağırlık yaratıyor mu?
Ben kendimi buna göre eğittim. Bu hep yapmak istediğim bir şeydi. Bu benim idealim. Bu yüzden bir ağırlık hissetmiyorum, aksine mutluluk duyuyorum.

Mesleğinizin kaçıncı yılı?
32 yaşındayım. Yaklaşık 9 senedir baş dansçı (principal) olarak dans ediyorum. Bale eğitimime ise 2003 yılında başlamıştım.

Ve o günden beri bu rolle ilgili bir hayaliniz var
Evet, bu benim hayalimdeki rollerden biriydi. Rol teklif edildiğinde gerçekten çok mutlu oldum. Bu benim için bir yük değil, tam tersine büyük bir keyif. Sahnede bunu yaşayabileceğim iki buçuk saatim var. Toplamda belki 15-20 temsilde dans edeceğim. Çok kısıtlı bir süre. Bu yüzden onu seyirciyle bir iletişim halinde, paylaşım içinde yaşamak istiyorum.

Kuğu ile ilişkiniz nasıl?
Kuğuya aşığım. Kuğu rolüne, hikâyeye, duygusuna aşık oluyorum.

Partnerinizle uyumunuz nasıl?
Partnerimle 7-8 senedir birlikte dans ediyoruz. Riccardo Amarante bizim koreografımız. Geçen sene Romeo ve Juliet’te de partnerdik. Balede partner çok önemlidir. Çünkü sahnede asıl diyalog iki kişi arasında gerçekleşir. Benim de en sevdiğim sahneler, beyaz kuğu ile dans ettiğimiz yaklaşık 8 dakikalık pas de deux bölümü. İçinde çok yoğun duygu var.
Aspendos’taki prömiyerde korkunç bir rüzgâr vardı. Yapraklar uçuyordu. Ama canlı performansın güzelliği orada; o an ne oluyorsa, onunla birlikte akıyorsunuz.

Riccardo Amarante’nin yorumu nasıl?
Riccardo’nun çok kendine has bir hareket dili var. Dansçıyla birlikte çalışmayı seviyor, fikir alışverişine çok açık, egosuz biri. Çok şanslı olduğumu düşünüyorum.

Peki bundan sonra sahnelemek istediğiniz bir eser var mı?
Benim büyük hayalim Romeo ve Juliet’ti. Onu dans ettim ve gerçekten içimde tamamlanmış hissettim. Bundan sonra, içsel olarak beni zorlayacak, kalbimi titretecek rollere yöneliyorum. Fiziksel kısmı kadar dramatik kısmı da benim için önemli. Oyunculuk yönümü ortaya çıkarabildiğim roller bana daha çok haz veriyor.

Çok teşekkür ederim Batur bey, başarılar diliyorum.
Ben teşekkür ederim.

Bir Klasiğin Yeniden Doğuşu

“Kuğu Gölü”, klasik bale repertuvarının en bilinen eserlerinden biri olmasına rağmen, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin yeni yorumu izleyiciye hem teknik hem duygusal açıdan taze bir soluk getiriyor. Ricardo Amarante’nin koreografisiyle yenilenen yapım, genç dansçılara alan açarken kurumun yaratıcı gücünü de ortaya koyuyor.
Sezon boyunca sahnelenmeye devam edecek bu büyüleyici yapımı izleme fırsatını kaçırmayın.
 

Google+ WhatsApp