SUÇ VE CEZA FİLM FESTİVALİ PROGRAMI AÇIKLANDI
27 Kasım – 2 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek olan 15. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali'nin Altın Terazi yarışma filmleri ve jüri üyeleri ile birlikte yedi farklı bölümde gösterilecek yapımları belli oldu.
Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, bu yıl da adalet, vicdan ve insan hakları kavramlarını merkezine alan zengin bir program sunuyor. Adaletin yalnızca mahkeme salonlarında değil, sinemanın kalbinde de arandığını bir kez daha hatırlatıyor; her bölüm, sinemanın toplumsal tanıklık gücünü farklı yönlerden ortaya koyuyor.
Başkanlığını Prof. Dr. Adem Sözüer, direktörlüğünü Prof. Dr. Bengi Semerci’nin üstlendiği festival bir kez daha “Herkes İçin Adalet” ilkesiyle dünyanın dört bir yanından toplam 40 filmi izleyiciyle buluşturacak. Program direktörlüğünü Alin Taşçıyan’ın, kısa metraj film koordinatörlüğünü Nil Kural’ın yaptığı festivalde bu yıl da film gösterimlerine VisionIST kapsamında düzenlenecek ufuk açıcı paneller ve “Yaşam Hakkı” temasıyla Türkiye’den ve dünyadan hukukçuları bir araya getirecek Akademik Program eşlik edecek.
Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması, kişisel hikâyeler aracılığıyla küresel adaletsizlikleri, savaşın ve sömürünün kalıcı etkilerini, kadın dayanışmasını ve insani direnci ele alıyor. Farklı coğrafyalardan gelen filmler, bireysel vicdan muhasebesiyle toplumsal sorumluluk arasındaki dengeyi sorgularken, insanın en kırılgan hâllerine ışık tutuyor.
Altın Terazi Kısa Metraj Film Yarışması ise savaş, bellek ve özgürlük mücadelesi temaları etrafında şekilleniyor. Yarışmadaki yönetmenler hikâyeleri, susturulan sesleri, bastırılan geçmişleri ve kişisel direniş biçimlerini görünür kılarak sinemanın etik ve politik gücünü yeniden hatırlatıyor.
Adalet Terazisi bölümünde adalet arayışı; suçluluk, vicdan, yalnızlık ve toplumsal eşitsizlik ekseninde inceleniyor. Filmler, bir mahkeme salonunun ya da bir vicdanın sınırlarını aşarak, insanın kendi iç adaletini bulma çabasını odağına alıyor. Zamanın İzleri bölümü günümüz dünyasında savaş, kadın özgürlüğü, çevre felaketleri, eğitim hakkı ve ifade özgürlüğü gibi temel meselelerin izini süren yapımlarla, bireysel tanıklıkları evrensel bir çağrıya dönüştürüyor. Bu filmler, geçmişle bugün arasında köprü kurarak adalet kavramının tarih boyunca değişen anlamlarını sorguluyor.
Bu yıl festivalin en güçlü tematik bölümlerinden biri olan Filistin ile Dayanışma, Rashid Masharawi’nin inisiyatifiyle çekilen Sıfır Noktasından +: Gazze’nin Bitmemiş Öyküleri seçkisine ev sahipliği yapıyor. Gazzeli sinemacıların ürettiği yedi kısa ve bir uzun metraj film, savaşın ortasında bile direnen, üreten ve umut eden bir halkın sesini dünyaya taşıyor. Yeryüzü Hepimizin adlı özel gösterimde ise çevre felaketlerinin eşiğinde duran bir dünyada insanın doğayla ilişkisini yeniden düşünmeye davet eden etkileyici belgesel yer alıyor.
Festivalde uzun metrajlı film gösterimleri İBB Beyoğlu Sineması ve CKM - Caddebostan Kültür Merkezi Sineması’nda gerçekleşecek. Kısa film programı Taksim Fransız Kültür Merkezi ve CKM - Caddebostan Kültür Merkezi Sineması’nda gösterilecek, VisionIst etkinlikleri İBB Beyoğlu Sineması Pera Salonu’nda yapılacak. Festivalde bilet fiyatları herkes için sinema, herkes için festival sloganıyla öğrenciler için tüm seanslar 40 TL, tam gündüz seansları 80 TL, tam akşam ve hafta sonu seansları 120 TL olarak belirlendi. Festival biletleri Biletinial üzerinden 7 Kasım cuma günü satışa sunulacak.
15. Uluslararası Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması
Altın Terazi heykelciği ve 7500 Euro tutarındaki para ödülüne sahip olacak filmi belirleyecek Uzun Metraj Film Yarışması Jürisi Wang Xiaoshuai başkanlığında Yorgos Arvanitis, Kezban Arca Batıbeki, Ece Dizdar ve Rashid Masharawi’den oluşuyor.
Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde Altın Terazi için yarışacak olan on filmin tamamı İstanbul’da ilk kez gösterilecek, yedi filmin ise Türkiye prömiyeri yapılacak.
António Ferreira’nin yönettiği Anıların Kokusu - The Scent of Things Remembered, Angola’daki sömürge savaşına katılmış yaşlı gazi Arménio’nun huzurevinde Angola kökenli hastabakıcı Hermínia ile karşılaşmasıyla gelişen bir hikâyeyi anlatıyor. Savaşın korku dolu anıları zihninden silinmeyen, önyargılı, aksi ve ırkçı Arménio, şefkatli, merhametli ve dürüst hastabakıcısına beklenmedik şekilde bağımlı hale geliyor. Film sömürgecilik, ırkçılık, pişmanlık ve kefaret temalarını işlerken yaşlılığın kırılganlığını da incelikle ele alıyor. José Martins, filmdeki güçlü performansıyla 2025 Şanghay Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı.
Gözde Kural’ın dünya prömiyerini yaptığı 2025 Karlovy Vary Film Festivali’nde Kristal Küre için yarışan filmi Cinema Jazireh, Taliban’ın kendinden olmayanları acımasızca katlettiği Afganistan’da adını Omid yani Ümit koyduğu oğlunu arayan Leyla’nın öyküsünü anlatıyor. İlk filmi Toz’un ardından bir kez daha Afganistan’a dönen Kural, “ümit” arayışını bir simge haline getirerek filmin geçtiği coğrafyadan evrensel bir boyuta taşıyor. Son derece katı bir gerçekliği Şekspiryen bir yanı da bulunan klasik bir trajedi gibi ele alan, simgeler, motifler ve alegorilerle bezeli incelikli bir senaryoya sahip film finalinde izleyiciyi Taliban’ın insafına terk edilen Afganlıları unutan dünyanın adaletsizliğiyle baş başa bırakıyor.
Filmografisini kadınlara adayan, Muhteşem Kadın - Una Mujer Fantastica ile 2018 yılında Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı alan Şilili yönetmen Sebastián Lelio, 2025 Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan filmi Dalga - The Wave ile feminist bir müzikal sunuyor. Lelio, Şilili feminist kolektif Las Tesis’in 2019 yılında önlem alınmayan ve cezasız kalan tecavüzleri protesto eden danslı müzikli eyleminden ilham aldığı filmde, kadın öğrencilerin bir üniversite kampüsündeki sistematik cinsel saldırılara başkaldırısını konu alıyor. Genç oyuncularının enerjik performanslar sunduğu Dalga, hem aktivist içeriği hem çağdaş bir müzikal olarak estetiğiyle izleyiciyi coşturuyor.
2015 yılında Sundance Film Festivali’nde ödül kazanan The Second Mother filmiyle tanınan Anna Muylaert, yeni filminde toplumun bütün hücrelerine nüfuz eden mizojiniyi, sınıf ayrımını ve normalleştirilen ev içi şiddeti mercek altına alıyor. 2025 Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Dünyanın En İyi Annesi - The Best Mother in the World, kendisini sürekli istismar eden, aynı evi paylaştığı erkekten kaçan Gal'in sokaklardaki hayat kavgasına odaklanıyor. Gördüğü işkenceye dayanamayıp polise şikayette bulunduktan sonra kendisinin ve çocuklarının güvenliğinden endişe eden Gal, atık toplayarak geçimini sağladığı süpermarket arabasına doldurduğu eşyaları ve çocuklarıyla yola düşüyor. Brezilyalı yönetmen, bu filminde önceliği, doğrudan izleyicinin duygularına hitap eden bir hikâye anlatmaya veriyor.
Sudanlı yönetmenler Anas Saeed, Rawia Alhag, Ibrahim Snoopy, Timeea Mohamed Ahmed ve Phil Cox’un imzası taşıyan hibrit belgesel Hartum - Khartoum, Sudan halkına on yıllardır büyük felaketler yaşatan iç savaştan ve askeri rejimlerden umut dolu direniş öyküleri çıkarmayı başarıyor. Sokaklarda tutunmaya çalışan iki çocuk, çay satarak geçinen bir anne, bir aktivist ve bir memur bize Khartoum’da yaşamanın farklı yönlerini deneyimleri ve hayalleri aracılığıyla anlatıyor. Askeri darbenin ardından filmin karakterleri Hartum’dan kaçtığı için yarım kalan belgesel, Kahire ve Nairobi’de ödünç verilen telefonlarla yeşil ekranda çekildi ve animasyonlarla zenginleştirilerek, Berlin ve Sundance Film Festivallerinde gösterildi.
Yönetmeni Huo Meng’e 2025 Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı kazandıran İki Dünya Arasında - Living the Land, 1990’ların başında Çin’in orta kısmında yoksul bir köyde geçen, gerçekçi, zarif ve dokunaklı bir aile dramı. Li ailesinin dört kuşağının kendilerine özgü dertlerini, iki ninenin cenazeleri etrafında kurgulayarak anlatıyor. Film, ebeveynleri sanayileşmiş büyük kente çalışmaya giderken köydeki akrabalarının yanında bırakılan bir çocuğun gözünden yaşlanma, ölüm, gelecek ve zaman kavramlarını irdeliyor. Bir yandan da kadın cinselliğini sadece üreme aracı olarak değerlendiren devletin ve evliliği ekonomik bir zorunluluk olarak gören aile kurumunun baskısı altındaki bir genç kadının çektiklerine odaklanıyor.
Sanatsal yaratıcılık ve yenilikçi bir sinema diliyle insan hakları ve adalet kavramlarını başarıyla birleştiren filmleriyle tanınan, Macar sinemasının önde gelen temsilcilerinden Benedek Fliegauf’un yeni filmi Jimmy Jaguar yönetmenin sofistike sinema anlayışının yeni, çarpıcı ve çok katmanlı bir örneği. 2025 Karlovy Vary Film Festivali’nde yarışan filme adını veren Jimmy Jaguar, eski bir Macar çocuk şarkısında geçen, insanları ele geçiren ve suç işlemeye yönelten bir tür cin… İşlenen suçu ele alan ve kısa adıyla Jagu’nun gerçekliğini araştıran bu sahte belgeselde Fliegauf, korku türünün unsurlarıyla ustalıkla oynuyor. Saldırıya uğrayan kişinin bir Sırp savaş suçlusu çıkması, Jagu’nun kendini yasaların üstünde görenlerden intikam alması filmin hukuki ve politik boyutlarını inşa ediyor.
Tanushree Das ve Saumyananda Sahi’nin birlikte yönettiği Kapana Kısılmak - Shadowbox birçok sorunu bir arada yaşayan bir aileye odaklanıyor. Film, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı daha fazlasına elvermediği için hizmetçilik yaparak ergen oğluna iyi bir eğitim sağlamak ve onu disiplin altında tutmak için çabalayan Maya’yı merkezine alıyor: Maya’nın orduda yaşadıkları sebebiyle travma sonrası stres bozukluğundan mustarip olan eşi, birlikte kafa çektiği arkadaşının ölümünden sonra ortadan kaybolur… Maya eşinin sorumlu olup olmadığını öğrenmeye çalışır… Birçok katmanda toplumsal adaletsizliği sorgulayan, 2025 Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Kapana Kısılmak, oyuncu kadrosunun etkileyici performanslarıyla bir kat daha fazla anlam kazanıyor.
1998'den bu yana Cannes Film Festivali Eleştirmenler Haftası’na seçilen ilk Hollanda yapımı Sazlıkta Cinayet - Reedland, Sven Bresser imzalı bir psikolojik gerilim filmi. Torununa şefkatle bakan bir büyükbaba, geçimini saz keserek sağladığı yerde küçük bir kızın cesedini bulduğunda derinden etkilenir. Yönetmen, çarpıcı bir sinematografi aracılığıyla kara film öğelerini doğaüstü kötücül bir güç gibi kullandığı coğrafi faktörlerle birleştirerek, başarıyla gerilim yaratıyor. Cinayet soruşturmasına rağmen Sazlıkta Cinayet, olay örgüsünden çok karakter odaklı bir film. Oyunculuk deneyimi bulunmadığı halde Gerrit Knobbe'nin etkileyici performansı sayesinde izleyicinin tüylerini ürpertiyor.
Guillermo Galoe, Cannes Film Festivali Eleştirmenler Haftası’nda SACD En İyi Senaryo Ödülü kazanan Uyumayan Şehir - Sleepless City adlı ilk filminde, 13 yaşındaki bir Roman çocuğun gözünden, marjinalize edilmenin toplum üzerinde yarattığı yıkıcı etkiyi anlatıyor. Toni, çok sevdiği tazısı Rayo / Şimşek, en yakın arkadaşı Fas kökenli Bilal, hurdacılık yapan babası Chule ve ailesiyle birlikte Madrid’in hemen dışında yer alan Avrupa’nın en büyük gecekondu mahallesi La Canada Real’de yaşar. Mahallelilerin bir kısmı yasal işlerle geçinmez… Yetkililer ise hijyen koşullar sağlamaktansa bu toplumu dağıtarak kontrol etmeyi tercih eder. Toni’nin hayatı Sulukule’dekine benzer bir kentsel dönüşüm ve babasının borcu yüzünden alt üst olur
15. Uluslararası Altın Terazi Kısa Metraj Film Yarışması
Bu yıl Altın Terazi Kısa Metraj Film Yarışması, savaş, bellek, baskı ve direniş temaları etrafında şekillenen on filmi bir araya getiriyor. Berlinale, Cannes, Locarno ve IDFA gibi önde gelen festivallerde ödüller kazanan yapımlar, kişisel olanla politik olanın kesiştiği, insan onurunun sınandığı anlara odaklanıyor. Savaşların, kirli oyunların, sessizleştirilenlerin ve unutturulanların hikâyelerini sinema perdesinde buluşturuyor.Suriye kökenli Finlandiyalı yönetmen Sherwan Haji, Benim Adım Umut / My Name Is Hope adlı kısa filminde Suriye istihbaratının kullandığı bir hapishanede politik bir tutsağın gözünden izleyiciyi şiddet dolu bir rejimle yüz yüze getiriyor. Haji, Norveç, Helsinki ve Tampere film festivallerinde ödüller kazanan bu yapıtında, sadece Suriye değil, dünyanın tüm baskı altındaki halklarına dair bir hem bir ağıt yakıyor hem de bir umut hikayesi anlatıyor. Sherwan Haji, Aki Kaurismäki’nin ödüllü filmi Umudun Öteki Yüzü / The Other Side of Hope filminde başrollerden birini üstlendi, Tarek Saleh’in her ikisi de Cannes’da yarışan Cennetten Gelen Çocuk / Boy From Heaven ve Türkiye’de çekilen Eagles of the Republic filmlerinde oynadı.
Finlandiyalı grafik roman sanatçısı ve animatör Hanneriina Moisseinen, Çekilmemiş Fotoğraflar / Photographs Not Taken ile ülkesinin ilk profesyonel kadın fotoğrafçısı Julia Widgrén’in hikâyesini annesi ve anneannesini de kapsayan bir çerçeve içinde anlatıyor. Gayrimeşru olduğu için toplumda özlük hakları olmadan büyüyen Widgrén ve ailesindeki kadınların hikâyesi, Finlandiya’daki kadın hareketinin tarihine de ışık tutuyor.
Ortak yönetmenler Mila Zhluktenko ve Daniel Asadi Faezi, Geçmişe Bakmak / In Retrospect adlı belgesellerinde 1972 Münih Olimpiyatları için inşa edilen bir alışveriş merkezinde 2016’da yaşanan ırkçı saldırıyı ele alıyor. Berlin Film Festivali kısa film yarışmasında prömiyerini yapan film, arşiv görüntüleriyle İran sinemasının Almanya’ya göç eden ve burada da ayrımcılığa uğrayan Sohrab Shadid Saless’in filmlerinden bölümleri buluşturarak bağ kuruyor, göç, yabancılaşma ve hatırlamanın ağırlığı üzerine düşündürüyor.
Genç yönetmen Batınay Ünsür, Kırıkuzakçalar adlı filmiyle distopik bir evrende baba-kız ilişkisi üzerinden itaat ve isyan kavramlarını tartışıyor. Bir su ritüelinin merkezinde şekillenen film, politik alegorisiyle çağdaş dünyaya sert bir ayna tutuyor.
Faslı yönetmen Randa Maroufi, Maden / L’Mina ile Fas’taki maden kasabası Jerada’da kapatılan kömür ocaklarının ardından, kaçak olarak kömür çıkarmaya devam eden ve kasabada yaşamını sürdüren halkın hikâyesini anlatıyor. Cannes Film Festivali Eleştirmenler Haftası’nda Keşif Ödülü kazanan film, sömürünün ve çaresizliğin görsel olarak çarpıcı bir portresini çiziyor.
Belçikalı yönetmen Juliette Le Monnyer, Ramallah, Filistin, Aralık 2018 / Ramallah, Palestine, December 2018 adlı kısa belgeselinde işgal altındaki Ramallah’tan 10 dakika süren tek planlık bir gözlem sunuyor. Filistin’de yaşamanın dehşetinden yorumsuz ve diyalogsuz bir kesit sunan, Filistin halkının direnişine sessiz bir tanıklık olan film, CPH:Dox’ta Yeni Bakış Ödülü’nü kazandı ve Reykjavik Film Festivali’nden mansiyonla döndü.
Yönetmen Dilan Toftik’in ilk kısa filmi Sîtav Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaşayan iki kız kardeşin hikâyesi: Yaşamlarını kayıt altına alan, fotoğraf ve videoya meraklı Berivan ile vaktini Nokê ismindeki kedisiyle geçiren Helin… Büyüme, göç ve hafıza temalarını iç içe geçiren film, kişisel bir hikâyeden yola çıkarak Türkiye’nin yakın tarihine güçlü bir tanıklık sunuyor.
Kübalı ve Brezilyalı yönetmenler Aria Sánchez ve Marina Meira, Temel Eğitim / Primary Education adlı kısa filmlerinde kadınların çocukluktan itibaren susturuluşunu sembolik bir hikâyeyle anlatıyor. Baskı ve sessizliğin doğurduğu gerilimi kara mizahla harmanlayan film, 2025 Locarno Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandı.
İranlı yönetmen Farzam Tabibi’nin Vesikalık / Portrait adlı filmi, bir fotoğraf stüdyosunda geçen yüzleşme anında, kadınların suçlu ilan edildiği bir toplumda “masumiyet” kavramını sorguluyor. Minimal anlatımı ve oyunculuklarıyla dikkat çeken film, İran’daki toplumsal cinsiyet eşitsizliğine güçlü bir yorum getiriyor.
İrlandalı yönetmen Roisin Agnew’in BAFTA adayı kısa belgeseli Yasak / The Ban, Thatcher dönemi Britanyası’nda IRA üyelerinin sesinin medyadan silinmesini konu alıyor. Kısa belgeselde tanıklıklar, arşiv görüntüleri ve Gerry Adams ve Stephen Rea’nın da aralarında olduğu dönemin önemli insanlarıyla görüşmelere yer veriliyor. IDFA ve Tribeca gibi festivallerde gösterilen film, sansürün tarihsel biçimlerinin günümüzde hâlâ yankılandığını hatırlatıyor.

