
DAHA YEŞİL BİR DÜNYA, DAHA YEŞİL BİR SİNEMA
Alin Taşçıyan, Selanik Film Festivali ekibi tarafından, 'Yunanistan Yazını Yeniden Değerlendirmek' temasıyla düzenlenen 4. Evia Film Projesi'ni yazdı.
Selanik Film Festivali’nin yeşil inisiyatifi Evia Film Projesi, dördüncü etkinliğini Kuzey Evia bölgesinin Edipsos, Agia Anna ve Limni kasabalarında, 17-21 Haziran tarihleri arasında düzenledi. 'Yunanistan Yazını Yeniden Keşfetmek' teması etrafında programlanan Evia Film Projesi, sinema ve çevre aktivizmini başarıyla birleştirdi. En büyük endüstrinin turizm olduğu Yunanistan’da yaz mevsiminin çevresel, turistik, kültürel, finansal ve politik yönleriyle sinemaya yansımaları özenle seçilen filmler üzerinden ele alındı. Film programının yanı sıra Selanik Film Festivali’nin uluslararası film pazarı Agora’nın, ağırlığın Yunan yapımlarına verildiği bir versiyonu organize edildi. Atölye çalışmaları, sohbetler, ustalık dersleri, müzik dinletileri ve doğa yürüyüşle zenginleşen programın kalbinde Yunanistan Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle düzenlenen Çevre ve İklim Fizikçisi Prof. Dr. Konstantinos Kartalis’in iklim krizinde ulaşılan durumu anlattığı sunumla belleklerde yer eden “Yunan Yazını Filme Aktarmak: Işık ve Mitler, Stereotipler ve Engeller” kolokyumu yer aldı.
İklim krizi sebebiyle şiddetini arttırarak Kuzey Evia bölgesini kasıp kavuran orman yangınlarının ardından, sinema aracılığıyla bir çevre eylemi gerçekleştirme fikriyle başlatılan bu proje, hem bölge halkına moral veriyor hem de sinemacıların çevre bilinciyle film üretmesini hedefliyor. İdealist yaklaşımı öne çıkan EFP, Yunanistan Kültür Bakanlığı’nın ve Avrupa Birliği MEDIA programının desteği yanı sıra bölgedeki belediyelerin işbirliğiyle, COSMOTE TV başta olmak üzere çeşitli ulusal ve yerel sponsorluklarla düzenleniyor.
Sürdürülebilirlik kavramını sinema, çevre ve kaçınılmaz olarak turizm çerçevesinde önemli bir hedef olarak önüne koyan Evia Film Projesi’nin hem konsept hem organizasyon olarak başarısı 2025 etkinliğiyle birlikte elle tutulur hale geldi. Bütün katılımcıların doğayla ilişkisini yeniden değerlendirmesini ve hassasiyetlerinin artmasını sağlarken, gündelik hayatlarının rutininden ve stresinden biraz uzaklaşmak isteyen izleyicilere bir yanıyla keyifli bir yanıyla düşündürücü filmler sunuyor. Yunan sinemasının ödüllü isimleri, sinemaseverlerin ufkunu açacak, gençlere kılavuzluk edecek ustalık dersleri veriyor.
Filmler iyi, izleyici coşkulu
Bu yıl Edipsos, Agia Anna ve Limni kasabaları haricinde de köy ve mahalle kahvelerinde çeşitli buluşma ve söyleşiler gerçekleştirilerek daha geniş kapsamlı bir katılım sağlandı. Evia Film Projesi, finali hem yaz ekinoksu hem Avrupa Müzik Günü olan 21 Haziran’a denk getirip müziği Yunanistan Yazını Yeniden Keşfetmek temasıyla birleştirdi. Agora toplantıları dışındaki etkinliklerin tamamı herkese açık olduğu için bilet kesilmiyor, ama halkın ilgisi çok çarpıcıydı. Özellikle açılış ve kapanış filmlerinde bölgenin en büyük yerleşim yeri olan Edipsos’taki Apollon Açıkhava Sineması’na dışarıdan taşınan ek sandalyeler dahi yeterli gelmedi. İzleyiciler duvarlara oturdu ya da ayakta film izledi.
Açılışta, deniz yoluyla Evia’ya iki saat ötedeki Skopelos Adasında çekilen ABBA topluluğunun şarkılarıyla bezeli Mamma Mia müzikali gösterildi. Kapanışta ise Yunanistan’da rembetiko ve laiko müziğinin en önemli besteci ve yorumcularından biri olarak ikonlaşan Kazantzidis’in hayatını konu alan Stelios / Bekledim de gelmedin gösterildi. Yunanistan’a, kültürüne ve coğrafyasına dışarıdan ve içeriden, turistik ve politik bakışlar arasındaki o derin farklılığı bu iki aşırı uçta yer alan film vurguladı. Bu ikisinin ortasında da her biri kendi açısından son derece çarpıcı ve eleştirel olan Sofia Exarchou imzalı Animal / Hayvan, Argyris Papadimitropoulos imzalı Suntan / Çılgın Plaj ve Steve Krikris imzalı Super Paradise belgeseli ve klasikler yer aldı.
Adalara içeriden ve dışarıdan bakış
Phyllida Lloyd’un yönettiği Mamma Mia, İsveçli ABBA topluluğunun 1980’lerde yaptığı ve hala popüler olan şarkılarıyla dolu neşeli bir müzikal. Adını da bu şarkılardan birinden alıyor. Başta Meryl Streep ve Pierce Brosnan olmak üzere starlardan oluşan kadrosuyla göz dolduran romantik bir aşk filmi. Ama asıl göz dolduran, Cunda Adası misali otantik mimarisi şık restoran ve barlara, butik otellere dönüştürülmüş, Ege Denizi’ne açılan berrak koylara sahip Skopelos Adası’nda çekilmesi. “Egzotik diyarlarda Amerikan rüyası” diye tanımlayabileceğimiz bir öykü anlatıyor. Ülkesini bırakıp, cennet gibi bir yerde kendine yeni bir hayat kurabilme lüksüne sahip Batılıların bakış açısıyla aktarıyor ada kavramını… Programda Yunanistan’ın doğal güzelliklerini fon olarak kullanan başka filmler de bu bakış açısını netleştirdi: Randal Kleiser’in 1982 yapımı Summer Lovers’ı kızgın güneş altında bir aşk üçgeni. Luc Besson 1988 yapımı Derinlik Sarhoşluğu ile Amorgos Adasını üne kavuşturmuştu. Richard Linklater’ın meşhur serisinin üçüncü filmi Geceyarısından Önce’de Ethan Hawke ile Julie Delpy, nam-ı diğer Jessie ile Celine, Mani kırsalında ve Messina’da dolaşıyor. Bunların hepsi Yunan kıyılarının cazibesini mekan olarak değerlendiren uluslararası yapımlar.
Oysa turizm patlamasından önce Yunan Adaları doğal güzelliği bir yana hiç de cennet değildi… Suyu kısıtlı, toprağı az ve ulaşımı zor olduğu için tarım yetersizdi. Balıkçılık hepsinde temel geçim kaynağı idi, fakat bazılarında keçi bile beslenemezdi… Sadece hava uygun olduğunda deniz yoluyla ulaşım sağlanabilirdi. Yoksul mahrumiyet bölgeleri olarak görülürdü çoğu. Bu yüzden de siyasal iktidarlar birçok adayı sürgün yeri olarak kullanırdı. Hem ailesinin Anadolu kökenli oluşundan hem Rembetiko ve Laiko söylediğinden “sürgünün sesi” olarak da anılan Kazantzidis, sol görüşlü olduğu için küçük bir adaya sürgün edilmişti, gençliğinde…
Yönetmen Yorgos Tsemberopoulos, iktidarla ve sermayeyle derdi olan Kazantzidis’in plak şirketini kolonyalist sözleşmeler dayatmakla suçladıktan sonra inzivaya çekildiği kıyı evinde verdiği bir röportajdan flashback’ler yaparak anlatıyor yaşamöyküsünü. Dünyaca ünlü bir şarkıcı da olsa Kazantzidis’in Yunanistan rüyası , otel işletip kızını evlendirmeye hazırlanan Donna Sheridan’ın (Meryl Streep) Yunan adasına hiç benzemiyor.
Mikonos’un çorak bir balıkçı adasından bugünkü jet-set tatil mekanına evrilişinin belgeseli olan Super Paradise iki film arasındaki çelişkiyi hem derinleştiren hem berraklaştıran bir çalışma. Super Paradise, adını Mikonos’un eskiden tamamen bakir olduğu için özellikle nüdistlerin rağbet ettiği bir kumsalından alıyor. Delos’taki arkeolojik sit alanlarını gezmek isteyenlerin zorunlu olarak konakladığı Mikonos’un “keşfi” ve “gelişimi” bir turizm ibret verici bir süreç. Belgesel, birbiri ardına açılan barlar ve oralarda verilen partiler sayesinde en popüler hippie ve LGBTi+ destinasyonu haline gelişini o dönemi yaşamış kişilerin mülakatlarıyla anlatıyor. Dededen kalma evinde yaşayan, tanınmış filozof Yorgos Voltros’un “Turizm cüzzamdır,” sözünün damgasını vurduğu film, Mikonos’un dönüşümünü arşiv görüntüleriyle belgeliyor. Bir zamanlar nüdistlerin yüzdüğü bakir plajlar otellerin şezlong-şemsiye işgaline uğramış. Özgür aşktan yana hippieler’in yerini lüks arayan şöhretler almış. Çılgın partilerin verildiği barlarda eğlenen LGBTi+ bireyler için hala güvenli bir liman Mikonos, ancak Bodrum misali mütevazı geçmişini hatırlayanların şimdiki yüzer kasa haline katlanamadıkları belgeselde ortaya çıkıyor.
Genç yönetmenlerden eleştirel filmler
Yunanistan sinemasının genç yeteneklerinden Sofia Exarchou’nun Türkiye’deki festivallerde de gösterilen Hayvan / Animal adlı filmi bir tatil köyünde animatör olarak çalışan bir kadının portresini ön planda tasvir ederken, turizm sektöründe çalışanların otellerdeki lüks servisten çok uzak koşullarda yaşadığını da gösteriyor. Exarchou, Herkes yer içer keyfine bakarken yemekleri ayrı, barındıkları mekan otel standardının çok altında olan animatörlerin yaşadıklarını ve duygusal açlığını çok etkileyici bir filme dönüştürdü.
2016 yılında Yunanistan sinemasının adından çok söz ettiren filmi Çılgın Plaj / Suntan, ada turizmine Yunan Weird Wave akımının lensinden bakıyor. Argyris Papadimitropoulos imzalı filmin insana, aşka ve tatil atmosferine yaklaşımı mizantrop denecek kadar karanlık, ancak içeriği şoke edici olduğu kadar sinematik açıdan keyif veren bir film. Exarchou ve Papadimitropoulos, konuşmacı olarak kolokyuma katılıp bu filmlere yaklaşımlarını anlattılar.
Programa seçilen iki Yunan klasiği de ’60’lı yılların ruhunu yansıtan hicivler. Aliki Vuyuklaki ile yaptığı filmlerle tanınan Dinos Dimopoulos’un 1966 yapımı Jenny Jenny adlı filmi bugün Atina’ya yakın şık bir ada olan Spetses’in geçmişine götürüyor izleyicileri. Jenny Karezi’nin başrolü üstlendiği film patriyarkayla alenen dalgasını geçen profeminist bir yaklaşıma sahip. Diyalogların ustalığı ve mizahına diyecek yok. Ülke politikasındaki kutuplaşmayı kullanan yerel politik aktörler, imajı iyi olsa da donanımı tartışmalı politikacılara bel bağlayan ve kolayca etki altında kalıp hemen taraf değiştiren seçmenlerden oluşan karakterleri üzerinden erkekleri eleştiriyor. Jenny, bu erkeklerin arasından sağlam karakterli, her açıdan iyi eğitimli bir genç kadın ve hepsinden daha dürüst ve becerikli bir politikacı potansiyeliyle parlıyor.
Vasilis Georgiadis’in 1968 yapımı Girls in the Sun (Güneşteki Kızlar) adlı filmi turizmin kültürel etkileşimiyle alay eden ama romantizmi de elden bırakmayan bir film. Hikaye bir yanlış anlaşılma üzerine kurulu. Bir adaya gelen İngiliz turist kız kendisine badem ikram etmek isteyen çobandan korkup kaçıyor. Çoban da peşinden gidince tecavüz girişimiyle tutuklanıyor! Kimse İngilizce anlamayınca ne İngiliz turist öyle bir şey olmadığını anlatabiliyor ne de çoban masumiyetini ispatlayabiliyor… Ama bu dil engeli bir aşkın doğmasına engel olmuyor!
Daha yeşil bir dünya, daha yeşil bir sinema için başlatılan Evia Film Projesi’nin programlamadaki başarısı ve organizasyondaki çevre hassasiyeti bütün festivallere örnek oluşturuyor.