
Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi sergisi açıldı
Cumhuriyet’in önemli mimarlarından Arif Hikmet Koyunoğlu'nun bir dönemine ışık tutan Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893–1982 başlıklı sergi, 17 Mayıs 2026 tarihine kadar İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Galerisi’nde ziyarete açık olacak.
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, erken Cumhuriyet dönemi mimarlarından Arif Hikmet Koyunoğlu’nun yaşamına ve çok yönlü üretimlerine ışık tutan kapsamlı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. “Maceraperest Bir Mimarın Fotoğrafhanesi: Arif Hikmet Koyunoğlu 1893–1982” başlıklı sergi, sanatçının 20. yüzyıl başından itibaren çektiği fotoğraflar aracılığıyla hem bireysel bir öyküye hem de Türkiye’nin dönüşüm sürecine görsel tanıklık sunuyor. 86 fotoğraf ve 140 görselle hayatı anlatan sergi, ziyaretçileri tarihî bir yolculuğa çıkarıyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Genel Müdürü Özalp Birol, Koyunoğlu’nun mimarlığın yanı sıra fotoğraf, yazı, sanat ve aşçılıkta da üretken olduğunu söyledi. Serginin açılışına Arif Hikmet Koyunoğlu’nun torunları Osman ve Eren Koyunoğlu da katıldı.
Başkent Mimarisinin Sessiz Mimarı
Mimarlık tarihinin önde gelen isimlerinden biri olan Koyunoğlu, Ankara’nın başkentleşme sürecinde imza attığı Resim ve Heykel Müzesi, Etnografya Müzesi ve Yenişehir konutları gibi yapılarla tanınıyor. Bununla birlikte Erzurum’da inşa ettiği İttihat ve Terakki binası ve Nevşehir’de yapımına başladığı Hacı Bektaş Veli Tekkesi misafirhanesi, onun Anadolu’nun dört bir yanında iz bıraktığını gösteriyor.
10 Yaşında Başlayan Fotoğraf Merakı
Koyunoğlu’nun fotoğrafla tanışıklığı henüz çocuk yaşlarda, 10 yaşında edindiği ilk makineyle başlıyor. Savaş yıllarında bile makinesini elinden bırakmayan sanatçı, Sarıkamış’ta savaş alanında kar sularıyla cam temizleyip objektife sarıldı; çektiği kareler Harp Mecmuası’nda yayımlandı. İstanbul’da kurduğu “yeraltı fotoğrafhanesi”, dönemin koşullarına rağmen özellikle kadın portrelerine odaklanmasıyla dikkat çekti.
Cepheden Stüdyoya: Savaşın Ortasında Bir Göz
Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı’nda gönüllü görev alan Koyunoğlu, Sarıkamış’ta sağ kalmayı başaran az sayıdaki askerden biriydi. Erzurum’da Avusturyalı subaylardan kayak eğitimi alarak diğer askerlere eğitim verdi. Savaş cephelerinden stüdyo çekimlerine uzanan bu serüven, onun çok yönlü yaratıcılığını gözler önüne seriyor.
Sürgünlükten Lokantacılığa
Arif Hikmet Koyunoğlu, hayatı boyunca zorluklarla dolu bir hayatta kalma mücadelesi verdi. Sırp ve Bulgar çetelerinden kaçarak hayatta kalan genç Osmanlı subayı, Napoli ve İskenderiye’de mülteci kamplarında aylarca kaldı. Bu zorlu süreçte kimliğini değiştiren Koyunoğlu, hayatta kalabilmek için köylü kılığına girerek bir lokantada aşçılık yaptı. Su böreği, palaş kebabı ve irmik helvası gibi yemekleriyle büyük beğeni toplayan Koyunoğlu’nun mutfağı, kapıda uzun kuyruklar oluşmasına neden oldu. Bu yönü, onun dayanıklılığının ve çok yönlü yeteneklerinin önemli bir göstergesi olarak öne çıktı.
Osman Hamdi'nin Talebesi, Hoca Ali Rıza'nın Öğrencisi
Sanatla olan yakın ilişkisi Osman Hamdi Bey’in yönlendirmesiyle başladı. Hoca Ali Rıza’dan dersler alarak yeteneğini geliştirdi, ardından Sanayi-i Nefise Mektebi’nde mimarlık eğitimi aldı. Eğitim süreci onun hem estetik algısını hem de mimari duyarlılığını belirledi.
Hatıratlarla Kurulan Bellek
Koyunoğlu, yaşadıklarını sadece görsel değil, yazılı olarak da belgeledi. Eğlenceli, detaylı ve kişisel anlatımlarla kaleme aldığı hatıraları, sergi metinlerinin ana omurgasını oluşturuyor. Her fotoğrafın yanına iliştirilen metinlerde, sanatçının anlatısı birebir takip ediliyor.
Tutuklamadan Kimlik Değişimine
Siyasi baskılarla da yüzleşen Koyunoğlu, İstanbul’da Ermeni taşlarının kullanımıyla ilgili suçlamalar nedeniyle tutuklandı. Serbest kaldıktan sonra kimliğini değiştirerek Ankara’ya geçti. Bu süreçte kendi portresini çekerek bir tür özbelgeleme pratiği de gerçekleştirdi.
Fotoğraflarla Anlatılan Çok Katmanlı Bir Hayat
Sergide 86 özgün fotoğrafın yanı sıra üç ekranda 140 görsel sunuluyor. Mimari belgelerden portrelere, şehir manzaralarından savaş anılarına kadar uzanan bu koleksiyon, Arif Hikmet Koyunoğlu’nun yaşamını çok katmanlı bir anlatıya dönüştürüyor.